Hisse senetlerinin vergilendirilmesinde aklıma takılanlar

A. Feridun Güngör | 22/03/2019 | (Tüm Yazılar)

Genel olarak menkul kıymetlerin, gayrimenkul malların, hakların ve ortaklık paylarının ticari işletme dışında elden çıkarılmasından doğan kazançlar değer artış kazancı olarak adlandırılmaktadır. Bunların bir ticari işletmeye dahil olması durumunda, işletmenin şahıs işletmesi veya kurum olmasına bağlı olarak kazancın türü ticari kazanç veya kurum kazancı olarak ortaya çıkar.

Günümüzde, vergisel ve hukuki açıdan şahıs şirketlerine nazaran sağladığı avantajlar nedeniyle sermaye şirketleri, en yaygın şekliyle anonim ve limited şirketler tercih edilir. Bu şirketlerin hisselerinin elden çıkarılmasından sağlanan kazançlar da değer artış kazancı sayılarak gelir vergisinin konusuna girer.

İstisna kazançlar

Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 80’inci maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendi uyarınca “... menkul kıymetlerin veya diğer sermaye araçlarının elden çıkarılmasından sağlanan kazançlar.” değer artış kazancı olarak vergiye tabidir. Bununla birlikte,

  • İvazsız olarak iktisap edilenler ile;
  • Tam mükellef kurumlara ait olan ve iki yıldan fazla süreyle elde tutulan hisse senetlerinin

elden çıkarılmasından sağlanan değer artış kazançları vergiye tabi bulunmamaktadır.

Diğer taraftan, Kanun’un geçici 67’nci maddesi uyarınca banka ve aracı kurumların alım satımına aracılık ettikleri hisse senetlerinden doğan değer artış kazançları yüzde 15 oranında stopaja tabi olsa da, söz konusu hisse senetleri tam mükellef kurumlara ait olup Borsa İstanbul’da işlem görüyor ve bir yıldan fazla süreyle elde tutuluyorsa vergiye tabi değildir. Dolayısıyla, borsada işlem gören hisse senetlerinden sadece bir yıldan kısa süre içinde elden çıkarılanlardan doğan kazançlar stopaja tabidir. Kanun’da yüzde 15 olarak yer alan stopaj oranı, Kanun’un verdiği yetki çerçevesinde Bakanlar Kurulu tarafından menkul kıymet yatırım ortaklığı hisse senetleri hariç olmak üzere yüzde 0 olarak belirlendiğinden, çok uzun zamandır bu işlemler üzerinden vergi kesilmemektedir. Sıfır oranında stopaja tabi olan bu kazançların, yıllık beyannameyle beyanı da söz konusu değildir.

Özetlersek, (1) Borsa İstanbul’da işlem gören tam mükellef kurumlara ait hisse senetlerinden elde edilen kazançlar, (2) ivazsız edinilen hisse senetleri ile (3) tam mükellef kurumlara ait olan ve iki yıldan fazla süreyle elde tutulan hisse senetlerinin elden çıkarılmasından doğan kazançlar gelir vergisine tabi değildir.

Vergiye tabi kazançlar

İstisna kazançların kapsamını bu şekilde belirledikten sonra, konunun daha iyi anlaşılabilmesi bakımından, vergiye tabi olan kazançların kapsamını tanımlamaya çalışmak yararlı olacaktır.

Buna göre, (1) ivazsız edinilenler hariç yabancı (dar mükellef) kurumların hisse senetlerinin elden çıkarılmasından sağlanan kazançlar ve (2) tam mükellef kurumların iki yıldan daha kısa süre elde tutulan hisse senetlerinin elden çıkarılmasından doğan kazançlar gelir vergisine tabi olacaktır.

Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 80’inci maddesinin birinci fıkrasının (4) numaralı bendine göre ortaklık paylarının veya hisselerinin elde çıkarılmasından doğan kazançlar değer artış kazancı olarak vergiye tabidir. Bu hükmün kollektif şirketler gibi şahıs şirketlerinin ortaklık paylarının yanısıra limited şirketlerin ortaklık payları için de geçerli olduğu konusunda tartışma yoktur.

Vergi İdaresi, anonim şirketlerin ortaklık paylarını temsil eden hisse senetleri varsa bunun maddenin birinci fıkrasının (1) numaralı bendi kapsamında değerlendirileceğini kabul ederken, hisse senedi bastırılmamış anonim şirketlerin ortaklık payı satışından elde edilen kazançlara (4) numaralı bent hükmünün uygulanacağı görüşündedir.

Dolayısıyla, anonim şirketlerin ortaklık payları için hisse senedi çıkarılmamışsa bunların satışından elde edilen kazançlar, ortaklık payları hangi süreyle elde tutulmuş olursa olsun vergiden istisna tutulamayacak, limited şirket paylarının satışında olduğu gibi kazancın tamamı vergiye tabi olacaktır.

Anonim şirketlerin ortaklık payları için hisse senedi çıkarılabilir. Çıkarılması zorunlu olmadığı gibi ortak açısından bir hak kaybına da neden olmamaktadır.

Hisse senedi ya da ilmühaber

Türk Ticaret Kanunu’nun 486’ncı maddesi uyarınca pay senedi bastırılıncaya kadar ilmühaber çıkarılabilir. İlmühaberlere kıyas yoluyla nama yazılı pay senetlerine ilişkin hükümler uygulanır.

Vergi İdaresi, anonim şirketlerin ortaklık payları için hisse senedi bastırmadıkları ancak bu hükme istinaden ortaklık payını gösteren ilmühaber çıkarttıkları durumda, ilmühaberlerin iki yıldan fazla süreyle elde tutulması koşuluyla, satışından sağlanan değer artış kazancının gelir vergisinden istisna olduğu görüşündedir.

Vergicilik işinde uzun süre bulunanlar hatırlayacaklardır, mükerrer 80’inci maddede hisse senetlerinin satışına ilişkin süreye bağlı bu istisnanın uygulanmasında, hisse senedinin basılı olması veya ilmühaber çıkartılması zorunluluğu olduğuna ilişkin anlayış nispeten yakın dönemlerde ortaya çıkmıştır. Bu husus uzun yıllar ihtilaf yaratmamış, söz konusu maddede yer alan hisse senedi ifadesinin basılı olsun olmasın anonim şirket ortaklık paylarını ifade ettiği kabul edilmiştir. Konu ilk olarak 2000’lerin başlarında rahmetli Şükrü Kızılot hoca tarafında gündeme taşınmıştı. Hocanın hisse senetlerinin bastırılmasının önemine ilişkin çok sayıda yazısını hatırlıyorum. Bu yazılar, o sıralarda bazı vergi incelemelerinde konuya ilişkin bir ihtilaf doğduğu için mi kaleme alınmıştı yoksa olacakların habercisi miydi bilemiyorum. Ancak, sonraki yıllarda sık sık incelemelerde gündeme geldi, hisse senedine bağlı olmayan ortaklık paylarının satışında istisna uygulanamayacağı görüşü doğrultusunda vergi tarhiyatları yapıldı.

Hisse senedinin varlığının diğer vergilere etkisi

Anonim şirket ortaklık paylarının bastırılıp bastırılmamış olması sadece gelir vergisi açısından değil, diğer vergiler yönünden, örneğin katma değer vergisi ve hatta veraset ve intikal vergisi açısından da sonuç yaratmaktadır.

Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 17’nci maddesinin 4(g) bendi uyarınca katma değer vergisi mükelleflerinin hisse senedi teslimleri katma değer vergisinden istisnadır. İdare bu istisnanın uygulanması için hisse senetlerinin basılı olması veya ilmühabere bağlanmış olması gerektiği görüşündedir. İstisnanın uygulanması için hisse senetlerinin belli bir süre elde tutulması şartı bulunmuyor. Eğer anonim şirketin hisse senetleri bastırılmamışsa, ortaklık payının satışı veya sair suretle teslimi katma değer vergisine tabidir. Neyse ki, bahse konu 17’nci maddenin 4(r) bendi uyarınca kurumların aktifinde en az iki yıl süreyle bulunan ortaklık paylarının tesliminde bir başka istisnanın uygulanması mümkündür. Daha kısa süre aktifte tutulanlar ise vergiye tabi olacaktır.

Veraset ve intikal vergisi uygulamasında İdare, anonim şirketlerin ilk tarhiyata esas olan değerlemesinin hisse senetleri çıkarılmışsa itibari değerle, çıkarılmamışsa ticari işletmeye ilişkin kurallar uyarınca özsermaye üzerinden yapılacağı görüşündedir. Çoğu durumda, özsermaye değerlemesi itibari değere nazaran daha yüksek vergi matrahının ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Yeni bir bakış gerekiyor

Vergi politikası, Türkiye’de ihmal edilmiş alanlardan birisidir. Her ne kadar vergicilik, okuryazarlığın en yüksek olduğu alanlardan birisi olsa da, vergi düzenlemelerini; vergilendirme ilkeleri, vergi teorisi, mali, ekonomik, sosyal yönleriyle değerlendirme çabası sınırlıdır. Gündelik sorunların çözümü, diğer her konunun önüne geçtiğinden vergi politikası alanındaki çabalar geri planda kalmıştır.

Oysa hem yeni vergi düzenlemelerini yaparken hem de mevcutları değerlendirirken, ilgili düzenlemenin ilkesel ve teorik bazda bir yere oturtulması, neden ve hangi amaç için gerektiğinin mümkün olduğunca açık bir şekilde ortaya konulabilmesi etkin ve adil bir vergi sisteminin oluşturulabilmesi için olduğu kadar, mükelleflerle İdare arasındaki ihtilafların en aza indirilmesi açısından da önemlidir.

Borsada işlem gören anonim şirket hisse senetlerinin satışından doğan kazançların vergilendirilmesinin diğer ortaklık paylarından farklı olmasının gerekçesini anlayabiliriz. Sermaye piyasalarının güçlendirilmesi, halka açılmanın teşviki önemli gerekçelerdir.

Aynı güçlü gerekçelendirmeyi hisse senedi bastırılmış olan anonim şirketlerin ortaklık payları ile bastırılmamış olanların vergilendirilmesindeki farklılık için yapabilecek durumda mıyız? Hisse senedinin basılı olması hangi mali, ekonomik, sosyal amaca hizmet etmektedir, hangi vergilendirme ilkesinin sonucudur?

Aynı durum anonim şirketlerin ortaklık payları ile limitet şirketlerin ortaklık paylarının vergilendirme farklılıkları için de söz konusu. Gelir vergisi, katma değer vergisi, veraset ve intikal vergisindeki farklılıkları, bu farklılıkları haklı kılacak gerekçelerle açıklayabilmek mümkün mü?

Kuşkusuz tarihsel, dönemsel bir takım gerekçeler farklı vergi uygulamalarının ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Bu gerekçelerin günümüzde hangileri ve ne ölçüde geçerliliğini korumaktadır, arkamıza yaslanıp, düşünmek gerekiyor. Maalesef pek çok durumda, özellikle idari sorumluluğu olanlar mevcut düzenlemeleri ve anlayışı koşulsuz koruma, sürdürme yaklaşımda oluyorlar. Askerlik için anlatılan bir hikayedir; yeni boyandığı için kimse oturmasın diye bankın başına bir nöbetçi konulur, bir süre sonra nedeni unutulsa da bank nöbetine devam edilir. Vergicilikte, “bank nöbetine” devam ettiğimiz pek çok durumun olduğunu görmezden gelemeyiz.

Şükrü Kızılot hocayı saygı ve rahmetle anarak, onun yıllar önce yaptığı uyarıyı buradan yapmak istiyorum. Bu yazımızın konusunu oluşturan, bir kısmı yasal düzenlemelerden bir kısmı güncel idari yorumlardan kaynaklanan vergi uygulama farklılıklarının kısa sürede ortadan kaldırılmasını beklemek gerçekçi olmayacaktır. Tedbirli olmak en iyisi!

Ortaklık payı satışı üzerinden vergi ödenmesi istenmiyorsa anonim şirket hisse senetlerinin bastırılması veya en azından bunların yerini tutmak üzere ilmühaber çıkartılması ihmal edilmemelidir. Ayrıca, limited şirketlerin ortaklık paylarının satışında vergi olduğu halde, anonim şirket hisse senetlerinin satışında olmadığı akılda tutulmalıdır. Şirket türü seçilirken, bu seçimin duruma göre, gelir vergisi ve katma değer vergisi başta olmak üzere çeşitli vergiler yönünden dezavantajlı sonuçları olabileceği dikkate alınmalıdır.

Bu makalede yer alan açıklamalar, yazarının konu hakkındaki kişisel görüşünü yansıtmaktadır. Makaledeki bilgi ve açıklamalardan dolayı EY ve/veya Kuzey YMM ve Bağımsız Denetim A.Ş.’ye sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.