Turkcell Grup Raporlama ve Vergi Yönetimi Direktörü

Kamil Kalyon

“Kariyerim boyunca bende en çok iz bırakan EY oldu”

Alumni Söyleşileri bölümünün bu ayki konuğu, Turkcell Grup Raporlama ve Vergi Yönetimi Direktörü Kamil Kalyon. Vergi Bölümü eski kıdemli müdürlerimizden Kamil Kalyon EY Türkiye’ye 1996 yılında katıldı. EY’de 12 yıl boyunca çeşitli sektörlerden çok sayıda şirkete hizmet veren Kalyon çok uluslu şirketlere yerel ve uluslararası vergilendirme konusunda danışmanlık sağladı. Kalyon transfer fiyatlandırması konulu önemli projelerde de yer aldı.

Marmara Üniversitesi İşletme Bölümünden lisans derecesi bulunan Kalyon, EY’nin ardından bilişim teknolojileri alanında faaliyet gösteren bir şirketler grubunda finans direktörü olarak görev yaptı. Kalyon daha sonra Avusturya Merkezli OMV Türkiye Grubu’nun vergi departmanının başına geçerek grubun vergi stratejilerine yön verdi.

Kariyerinin bu bölümünde başta Petrol Ofisi olmak üzere OMV Türkiye Grup Şirketlerinin vergi stratejilerinin yönetimi, vergi idareleriyle ilişkilerin koordinasyonundan, grup şirketlerinin vergiyle ilgili tüm süreçlerinin yönetilmesine ilişkin önemli sorumluluklar üstlenen Kalyon, 2016 yılından bu yana Turkcell çatısı altında görev yapıyor. Kamil Kalyon, EY Türkiye’nin düzenlediği, genç yeteneklerin yarıştığı Vergi Maratonu’nun 2019 yılı jüri üyeleri arasında da yer aldı. 2014 Yılında Bağımsız Denetçi ve 2017 yılında da Yeminli Mali Müşavir olamaya hak kazanan Kalyon evli ve iki çocuk babası.

Vergide Gündem: Türkiye’nin ilk mobil telefon operatörü olan Turkcell ülkemizdeki dijital dönüşüme, bireysel ve kurumsal müşterilerine sunduğu ürün, hizmet ve dijital çözümlerle katkıda bulunan çok büyük bir organizasyon. Her sektörden müşterilerinin ihtiyaçlarını analiz edip doğru çözümü ortaya koyma çabasıyla proje sayısını her yıl artırıyor. Geride bıraktığımız 2019 yılı Turkcell adına nasıl geçti? Sektördeki son durumu kısaca değerlendirmek ister misiniz?

Kamil Kalyon: Turkcell Grubu olarak daha iyi bir gelecek için üstün dijital hizmetler sunma vizyonumuz doğrultusunda, müşterilerimizin hayatına değer katan çözümler sunmak için çalıştığımız bir yıl oldu.

En yeni teknolojileri müşterilerimize sunmamıza olanak sağlayan altyapı yatırımlarımızla Türkiye’nin ve faaliyet gösterdiğimiz diğer ülkelerin dijital dönüşümlerinde öncü rol oynamayı sürdürdük. 2019 yılı, kuruluşumuzun 25. yıldönümü olması nedeniyle ayrı bir öneme sahipti. Geriye dönüp baktığımızda 2019, ticaret savaşları ve jeopolitik gerilimler nedeniyle küresel ölçekte belirsizliklerin ve maliyet artışlarının ön planda olduğu, bununla birlikte ülkemizde makro ekonomik dengelenmenin gerçekleştiği bir yıl oldu. Müşteriyi odağa alarak belirlediğimiz stratejik önceliklerimizdeki aksiyonlarımız ve etkin bilanço yönetimimiz sayesinde güçlü finansal sonuçlara imza attık ve yatırımcılarımıza vaat ettiğimiz hedeflerimizi gerçekleştirmiş olduk. 2019 yılında, Turkcell Grubu’nun konsolide bazda gelirleri bir önceki yıla kıyasla %18,1 oranında artarak 25,1 milyar TL’ye ulaştı. Konsolide FAVÖK %18,6 oranında artışla 10,4 milyar TL’ye yükselirken FAVÖK marjımız %41,5 oldu. Net karımızı bir önceki yıla göre %61 oranında artırarak 3,2 milyar TL seviyesine çıkardık.


Bu sonuçlarla gerek toplam ciro ve büyümede gerekse kârda Türkiye’nin entegre telekom sektörü oyuncuları arasında lider olmanın ve rakiplerimiz ile aramızı açmış olmanın gururunu yaşıyoruz.

2019 yılı önemli stratejik odak alanlarımızdan olan dijital iş çözümleri kapsamında sunduğumuz hizmet ve çözümlerle özel sektör şirketleri ve kamu kuruluşlarının dijital dönüşüm yolcuklarında yanındayız. Başta bulut teknolojileri, veri merkezi hizmetleri, siber güvenlik, bilgi teknolojileri ve nesnelerin interneti olmak üzere farklı alanlarda birçok hizmeti gerektiğinde şirkete özgü olarak sunabiliyor, dijitalleşme süreçlerine ve fark yaratmalarına destek oluyoruz.

Turkcell olarak, içinde bulunduğumuz dijital çağda verinin öneminin farkındayız ve Türkiye’nin verisinin Türkiye’de kalması gerektiği düşüncesi ile çalışmalarımızı bu alanda da sürdürüyor, veri depolama ve işleme kapasitemizi artırıyoruz. Yaklaşık 2 milyar TL yatırım ile aralarında Türkiye’nin en büyük veri merkezinin de bulunduğu toplamda sekiz lokasyonda 33 bin 500 metrekare beyaz alana sahip konumdayız. Bu yıl Çorlu’da açacağımız yeni veri merkezimizle birlikte beyaz alan büyüklüğümüz de 39 bin 500 metrekareye çıkacak. Turkcell olarak Türkiye’nin en büyük veri merkezi işletmecisiyiz.

Techfin alanında öne çıkan ödeme platformumuz Paycell’in yetkinliklerini geliştirmeye ve müşteri ve üye iş yeri bazını genişletmeye devam ettiğimiz bir yılı geride bıraktık. Paycell uygulaması üzerinden para transferi, ödeme hizmetleri, cüzdan, mobil hat ve toplu ulaşım kartı İstanbulKart’a TL yükleme özellikleri ve ayrıca Paycell kartla bireysel müşterilerimizin hayatını kolaylaştırırken, QR tabanlı ödeme deneyimi ve mobil POS çözümlerimizle üye iş yerlerine hizmet veriyoruz. 2019 sonu itibarıyla Paycell uygulamasının yaklaşık 4,5 milyon aktif kullanıcısı bulunuyor ve Paycell 7 bin noktadaki üye iş yerlerinde ödeme aracı olarak kabul ediliyor. Paycell kart sayısı ise 2,4 milyona ulaşırken uygulamaya kayıtlı kredi kartı sayısı 4,4 milyonu geçti.

Önümüzdeki dönemin en önemli konularından birisi de 5G teknolojisine geçiş olacak.

Endüstri 4.0’ın altyapısını oluşturacak olan 5G teknolojisi beraberinde getireceği hız ve kapasite artışı ile tüm sektörlerde hızlı bir dönüşümün önünü açacağına ve ülkemizin dijital dönüşümünde önemli bir rol oynayacağına inanıyoruz. Biz de Turkcell olarak, 5G teknolojisine geçiş için hazırlıklarımızı hız kesmeden sürdürüyor, sektörde ilkleri hayata geçiriyoruz. Bu kapsamda, Ağustos’ta 5G pilot şebekesinde test için tahsis edilen 3.5GHz bandında, 5G uyumlu ticari telefon üzerinden gerçekleştirdiğimiz hız testinde 2,283 Gbps hıza ulaşarak dünyadaki en yüksek hızı elde ettik. 5G’de yerli teknolojilerin önemine de inanıyor ve yerli teknoloji geliştiren şirketlere destek sunuyoruz. Şubat ayında 5G altyapımız üzerinden gerçekleştirdiğimiz ilk TV canlı yayınını da yerli bir çözüm ortağımız ile hayata geçirerek bu alanda da bir ilki başardık.

Vergide Gündem: Turkcell güçlü bilanço pozisyonu ve etkin bilanço yönetimiyle de adından söz ettiren bir şirket. Turkcell’in aldığı bu sonuçların temelinde hangi faktörler var? Yatırım yaparken, finansal kararlar alırken mevcut koşullar altında en çok hangi parametreler dikkate alınıyor?

Kamil Kalyon: Finans departmanımızın şirket genelinde oldukça verimli çalışan bir bölüm ve klasik finans yaklaşımından biraz daha sıyrılıp, işe yön veren, iş birimlerine çözüm ortağı gibi yol gösteren ve katma değer sağlayan başarılı bir fonksiyon icra ettiğini düşünüyorum. Finans üst yönetimimizin son yıllarda aldığı inisiyatifler doğrultusunda göstermiş olduğu performansa baktığımda, özellikle etkin bilanço yönetimi, maliyet yönetimi ve finansal risklerinin en optimum yöntemlerle hedge edilmesinin yukarıda bahsettiğimiz başarılı sonuçların oluşmasında önemli rolü olduğunu düşünüyorum. Yatırımlarımız için kullanmış olduğumuz uzun dönemli döviz kredilerimiz için etkin korumaları sağlamış olmamız sayesinde piyasada kur dalgalanmalarından zarar gören bazı şirketlerin gördüğü hasarı Turkcell olarak biz görmedik. Finans yönetimimizin bu konudaki risk yönetimini çok başarılı yaptığını düşünüyorum.

Yatırım kararları alınırken, yapacağımız yatırımlarla ilgili fizibilite sonuçları dikkate alınıyor. Benim bu şirkete geldiğimden beri gördüğüm finans yönetiminin aldığı en etkin aksiyonlardan biri fizibilite çalışmaları.


Bu çalışmaları yapmadan ne bir yatırım ne de bir kampanya hayata geçmiyor. Şirket içerisinde öyle bir kültür oturdu ki sadece finans ekibi değil, iş birimlerinde de bu anlamda aynı disiplin, aynı vizyon var. Karlılık ve verimlilik analizleri de dahil olmak üzere her türlü konu mutlaka fizibilite çalışmalarıyla proje bazında analiz ediliyor, bu da başarılı sonuçlara ulaşmamızda önemli bir rol oynuyor.

Vergide Gündem: Turkcell’in vergi stratejilerine uzun süredir siz yön veriyorsunuz. Genç vergiciler açısından da bilgilendirici olması için, Vergi Yönetimi Direktörü olarak sorumluluklarınızdan biraz söz edebilir misiniz?

Kamil Kalyon: Benim burada esasında iki ayrı sorumluluğum var. Birincisi mesleğe başladığım 1996’dan bu yana içinde olduğum vergi, ikincisi ise raporlama sorumluluğu. Grup raporlama ve konsolidasyon ekibi de bana bağlı faaliyet gösteriyor. Aslında üstlendiğim iki sorumlulukta da mevzuata uyumla ilgili bir faaliyet yürütüyoruz. Vergi ile ilgili konularda lokal ve faaliyette bulunduğumuz ülkelerin vergi kanunlarına uyum söz konusu iken diğerinde şirketimiz hem Türkiye’de hem de ABD’de de halka açık bir firma olduğundan uluslararası mevzuatlara da uymakla yükümlüdür. IFRS standartlarına göre hazırlanan raporların çıkartılması, Türkiye’de yine SPK mevzuatına göre hazırlanan raporların çıkartılması benim yönetimim altındaki ekip tarafından gerçekleştiriliyor. Konsolidasyon işlemleri de yine benim ekibim tarafından yürütülüyor. Toplamda 30’un üzerinde arkadaşımızın yer aldığı bir ekibi yönetiyorum. Turkcell gerçekten çok dinamik bir camia. Bizim bir telekomünikasyon işimiz var, sabit internet, tüketici finansı gibi işlerimiz var, ödeme hizmetleri son dönemde çok revaçta olan servis alanlarımızdan biri. Dolayısıyla çok ciddi bir ürün ve şirket yelpazesi var ve bunların hepsi de ayrı regülasyonlara tabi hizmetler. Örneğin enerji şirketimizde EPDK mevzuatına tabiyiz. Ana işimizle ilgili BTK’ya tabiyiz. Finansman şirketlerimizle ilgili BDDK ya da Merkez Bankası’na tabiyiz. SPK ve diğer raporlamayla ilgili olanları hiç saymıyorum bile. Peki bu ne getiriyor hayatımıza? Bir kere her işinizi çok regüle, düzgün, titiz yapmak zorundasınız. Dolayısıyla iki disiplin tarafından da bakıldığında çok yoğun gündemimiz oluyor, çünkü bu şirketin aldığı kararların önemli bir kısmı ya vergi tarafına dokunuyor ve o açıdan incelenmesi gerekiyor ya da sonuçların raporlanması olarak karşımıza çıkıyor. Bir taraf raporlama olunca zaten aylık, çeyreklik ve yıllık birtakım rutinleriniz oluyor. Raporların ve yönetim sunumlarımızın hazırlanmasına ek olarak her 3 aylık dönemde sonuç açıklamalarımız var. Her çeyrek dönemin sonunda buradaki koşuşturmayı görmenizi gerçekten çok isterim. Bunlar haricinde rutin toplantılarımız var, finans yönetimi olarak toplantılarımız, benim doğrudan bağlı olduğum CFO’muz ile birebir toplantılarım da oluyor. Ben ayrıca vergi ve raporlama ekiplerimle haftalık toplantılar yapıyorum. Toplantı sayısı gerçekten çok fazla, günde dokuz farklı toplantıya girdiğimi hatırlıyorum. Dolayısıyla günün nasıl geçtiğini anlamıyorum. Bunlara ek olarak ben kişisel olarak ekiple birlikte vakit geçirmeyi, onların sorunlarıyla ilgilenmeyi önemsiyorum. Yaptığımız işler biraz stresli ve yorucu, ekibinizle aranızdaki kuracağınız içten ve sıcak ilişki, işleri hakikaten bizim açımızdan da onlar açısından da kolaylaştırıyor.

Ekip başarısında aramızdaki bu iletişimin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Eskiye göre biraz daha farklı olarak, başka şirketlere baktığımda da aynı şeyi görüyorum: sorumluluklar ve mevkiler arttıkça iş yoğunluğunuz da ona göre artıyor. Bu anlamda gündemimiz hakikaten çok yoğun. İlgilendiğimiz konular itibarıyla çok değişik projeler ve stratejiler üzerinde çalışıyoruz. Elbette yoruluyoruz ancak karşılığını gördüğünüz için boşa giden bir yorgunluk olmuyor. Şunu içtenlikle söyleyebilirim ki; Turkcell bünyesinde görev almanın sadece kariyer boyutu yok. Turkcell’in Türkiye’nin en önemli şirketlerinden birisi olması, bayrağımızı yurt dışında da dalgalandırıyor olması şu an benim için en önemli motivasyon kaynaklarından birisi. Turkcell gerçekten çok detaylı irdelenmesi gereken bir şirket. Nasıl ki finans sektörü için EY bir okul gibiyse, Turkcell de her anlamda teknoloji, satış, pazarlama, insan kaynakları, finans kısaca her açıdan çalışanına çok şey katan bir okul.

Vergide Gündem: Ülkemizin yanı sıra dünyada da vergi gündemi çok yoğun son yıllarda, takip edebiliyor musunuz? Sizce vergicilikte gelecek dönemin en önemli belirleyicisi ne olacak?

Kamil Kalyon: Dijital hizmetlerin ve dijital ekonominin vergilendirilmesi konusu son dönemde dünyanın gündemini çok işgal eden bir konu. Klasik bütün vergi teorilerinin tam tersi noktada uygulamalar hayatımıza girdi, girmeye de devam ediyor. Benim dünyanın çeşitli ülkelerinde katıldığım bütün toplantılarda gördüğüm kadarıyla zaten dünya vergi otoritelerinin hepsi bu bocalamayı yaşıyor. İnsanlar seyahat, alışveriş, sosyal yaşam ve birçok beşeri ihtiyaçlarını, çeşitli mobil uygulamalar üzerinden gideriyorlar. Üstelik bu uygulamaların birçoğu global oyuncular. Bu hizmetlerin hızlı gelişmesi, vergilemenin de en büyük sıkıntılarından biri. “Vergileme hakkı kimde?”, “Mükellefiyet nerede tesis edilecek?”, “Verginin mükellefinden nasıl vergi alınacak?” gibi birçok bilinmez bugünlerde ülke vergi otoritelerinin gündemlerinin ilk sıralarında.


Ortada bir hizmet var ve bunu sağlayanlar aslına bakarsanız bu hizmeti bedava veriyormuş gibi gözüküyorlar ama topladıkları verileri kullanarak ve işleyerek üzerinden çok ciddi bir ekonomik getiri elde ediyorlar. Bu sebeple son dönemde ülkelerin vergi bazlarını korumak amacıyla almaya çalıştıkları tedbirler var. Ama bu çok sancılı ve sıkıntılı bir süreç, çünkü eski ezberler ve kurallar yeni sistemi taşıyamıyor. OECD’nin dijital hizmetlerin vergilemesi ile ilgili birtakım çalışmaları var ama bir türlü herkesin kabul edebileceği bir noktaya ulaşılamıyor. Onlarca yıldır kullanılan vergi anlaşmaları, bütün sistemler şu anda allak bullak olmuş durumda. Türk vergi idaresi bu anlamda dijital hizmet vergisi, KDV 3 beyanları, yurt dışına ödenen reklam hizmetleri üzerinden stopaj kesilmesi gibi bazı adımlar atarak kendi pozisyonunu korumaya çalışıyor. Bu işin tek bir doğrusu yok, ortada ülkeler arası sağlanmış bir konsensüs yok, ancak OECD’nin bu yılın sonuna kadar çözüm getirecek mekanizmaları oluşturmak gibi bir hedefi var. OECD’nin geçtiğimiz yılın sonunda Paris’teki merkezinde bu konudaki bir toplantısına Türkiye’den vergi ekibimden arkadaşlarım katılarak konu hakkındaki yorum ve önerilerini bu toplantıda paylaşma imkânı buldular. Dışarda da büyük ülkelerin konuyla ilgili birtakım hamleleri oldu. Örneğin Fransa dijital hizmet vergisini uygulamaya almak istedi ancak özellikle Amerika’nın bu konuyla ilgili göstermiş olduğu tepki sonrasında bu verginin uygulamasını bir süre ötelemeye karar verdi. Önümüzdeki günlerin neler getireceğini hep birlikte göreceğiz.

Turkcell vergi ekibi olarak konuyla ilgili elimizden geldiği kadar aktif olmaya çalışıyoruz. Bu anlamda çok şanslıyım, gerçekten çok elit bir vergi ekibiyle çalışıyorum. Turkcell vergi ekibi olarak bu konuda da hem ülkemizin menfaatleri hem de piyasada adil rekabet ortamı sağlayacak bir vergileme mekanizmasının olması için her kulvarda çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Vergicilikte gelecek dönemin en önemli belirleyicisine gelecek olursak, aslında ülkemizde e-beyannameyle başlayan bir süreç var.

E-fatura, e-arşiv derken bakıldığı zaman dünya uygulamalarına çok yakın belki birçok konuda daha üstün bir durumumuz var ve sistemler de gerçekten çok güzel çalışıyor. Vergi idaresinin dijitalleşme alanında göstermiş olduğu gelişim takdire şayan. Değişen dünya trendlerine biraz hızlı adapte olmak gerekiyor. Hem vergi idaresi açısından hem kendi açımızdan söylüyorum. Burada hedefleri doğru yerlere koyup, doğru stratejileri uygulamak gerekiyor. Ne yabancı yatırımcıyı ürkütelim ne de Türkiye’de yerleşik ve mevzuata uygun davranan firmaların haksız rekabetten olumsuz etkilenmesine müsaade edelim. Örneğin dünya çapındaki tüm popüler servislerin çok daha iyileri bizde var. BiP, Fizy, Dergilik, Lifebox, TV+, Yaani gibi dijital servislerimizin hem büyümeleri çok hızlı oluyor hem de en önemlisi Türk mühendisleri tarafından ülkemizde geliştiriliyorlar. Üstelik bu servisleri kullanan müşterilerimizin dataları da yine ülkemizde kalıyor.

Bizim sağladığımız hizmetlerin üzerinde çok ağır vergi yükleri varken dünya devi firmalar maalesef hiç vergi ödemeden aynı hizmetleri Türkiye’de sunabiliyorlar. Vergi idaresi daha önce bahsettiğim vergi uygulamaları ile bu adaletsizliğin önüne geçmeye çalışıyor ancak bu konuda halen gidilecek yolumuzun olduğunu görüyorum. Dolayısıyla bu servisleri geliştiren ve operasyonunu yürüten firmaların desteklenmesi gerekiyor. Bu destek hem devletimiz tarafından olmalı hem de insanımızın bu servis ve hizmetleri sahiplenerek ve tercihlerinde yerli ürüne pozitif ayrımcılık uygulamaları ile olmalı diye düşünüyorum. Tarihte ülkemizin sanayi devrimini ıskalamasının bedelini ağır ödedik ve halen ödüyoruz. Şimdi ise dünya bence bir dijital ve/veya teknoloji devrimi yaşıyor. Ülkemiz en azından bu devrimi iyi özümsemeli ve bu devrimi kaçırmamalı diye düşünüyorum. Bu da teknolojiye, Ar-Ge’ye, inovatif servis ve hizmetlere yatırım yapmakla olacaktır. Bu alanda faaliyet gösteren tüm kişi, kuruluş ve şirketlerin desteklenmesinin kritik öneme sahip olduğunu düşünüyorum. Devletler de vergi otoriteleri de dijitalleşiyor. Dünya küçülüyor, herkes kendi vergi bazını korumaya çalışıyor. Vergiyle ilgili gelişmeleri ben de merak ediyorum. Neler olacak, süreç nereye gidecek, bekleyip göreceğiz.


Vergide Gündem: Kariyerinizin bu noktasına gelene kadar küçük ya da büyük çok sayıda ekip yönettiniz. Takım ruhu nedir sizce, nasıl tanımlarsınız?

Kamil Kalyon: Aynı hedefe koşmak, ortak amaca senkronize bir şekilde birlikte koşabilmek şeklinde tanımlanabilir. Farklı özellikleri, farklı beklentileri olan insanların bir hedefe kilitlenebilmelerini ben takım ruhu olarak görüyorum. Takım üyelerimle olan ilişkilerimde onlarla olan duygusal bağlantıya da önem veren bir yapım var. EY’nin bize kattığı en önemli meziyetlerden biri, daha üçüncü-dördüncü yıldan itibaren küçük de olsa sahada bir ekip yönetmeye başlamanızın yolunu açması. Sadece ekip de değil, bu sayede hem aşağıyı hem yukarıyı yönetiyorsunuz. Müşteriyle, ekiple, yöneticilerinizle olan ilişki trafiğini yönetiyorsunuz. EY’nin kariyerinizin daha ilk yıllarında sizi böyle bir ilişki sistemini yönetme durumu içine sokan bir yapısı var. Bu gerçekten çok kıymetli ve kariyerinizin daha sonraki aşamasında bunun faydalarını fazlasıyla görüyorsunuz. Her çalıştığım şirkette bunu yapmaya çalışıyorum. Elinizdeki farklı meziyette insanları aynı noktaya doğru koşturabilmek. Bunun önemli olduğunu görüyorum. İnsanların yaptıkları işi ne kadar zor ve stresli olursa olsun zevkle yapmalarına imkân verecek ortamları kendi güç alanım içerisinde oluşturmaya çalışıyorum. O anlamda bunu yapma imkanını şu ana kadar bulduğumu düşünüyorum

Vergide Gündem: EY’deki ilk gününüzü hatırlıyor musunuz, ya da hiç unutamadığınız eğlenceli bir anınız var mı?

Kamil Kalyon: 15 Ağustos 1996. Ersin Erdem, Funda Duran ve ben, üç kişi başladık. Erdal Çalıkoğlu ve Mehmet Şafak üstadlarımız vardı. Bunun haricinde daha çok uluslararası vergi ve danışmanlık işlerini takip eden senior partner’ların olduğu başka bir birimimiz daha vardı. Audit departmanına her sene düzenli olarak yeni mezunlar alınırken EY vergi bölümünde ise ciddi anlamda organize şekilde yeni mezun eleman alınması ilk bizimle başladı diyebilirim. Biz girdikten sonra vergi bölümündeki büyüme başladı. Daha sonra Akif Akarca üstadımız bize katılmıştı. Üstatlarımız bizimle gerçekten çok yakından ilgilendiler, gelişimimize çok katkıları vardır. Hala da saygıyla anarım, üzerimizde emekleri çok büyüktür.

EY’de geçirdiğimiz tatlı anılar mutlaka var. Biz ilk başladığımız hafta yurt dışıyla yazışmaları daha çok Erdal Bey yapıyordu. Bize tercüme etmemiz için bir metin vermişti. Metinde bir return (tax return) kelimesi vardı. Yeni mezun, nerden bilsin yazı boyunca return gördüğümüz her yeri iade diye çevirmiştik. Aslında o return bizim bildiğimiz return değil beyanname imiş. Yazı bize öyle bir biçimde geri geldi ki kan gölü gibi düzeltmelerle dolu. Orada yediğimiz tatlı fırçayı hep hatırlarım.

Bir defasında da Bursa’ya müşteriye gitme hikayemiz var. Arabaya çantaları koyarken Mehmet üstadın pahalı ve kaliteli çantasını bagaja koymayı unutmuşuz. Araba ile çantanın üzerinden geçmiştim. Bursa’ya vardığımızda şifreli çanta hasar gördüğü için ancak kırarak açabilmiştik. O olayda yaşadığımız mahcubiyeti ve Mehmet üstadımızın gösterdiği hoşgörüyü ve olgunluğu hiçbir zaman unutamam.

Vergide Gündem: EY’li olmanın en önemli kazanımı neydi sizin için?

Kamil Kalyon: EY’nin bana kazandırdığı ekip çalışması, iş disiplini, zorluklar karşısında sabretme gibi meziyetlerin yanında en önemli şey dostluklar diye düşünüyorum. Ailemden sonra birinci derecede hayatımda kimler var dediğim zaman EY’den çalışma arkadaşlarımı görüyorum. Geriye dönüp baktığımda kariyer hayatımda en çok iz bırakan EY oldu gerçekten.

Vergide Gündem: Turkcell başta eğitim, sağlık ve spor alanındaki sosyal sorumluluk projeleriyle de sosyal hayatla son derece iç içe olan bir şirket. Sizin sosyal hayatla aranız nasıl, aileniz ya da ekibinizle birlikte vakit ayırabildiğiniz etkinlikler hangileri?

Kamil Kalyon: Spor yapmayı esasında çok istiyorum ama şu anda sadece eşimle birlikte yürüyüşler yapabiliyoruz. Fırsat buldukça çocuklarımla vakit geçirmeyi çok seviyorum. Özellikle büyük oğlumla fanatik sayılabilecek derecede Konyaspor taraftarıyız ve maçları mutlaka takip etmeye çalışıyoruz. Hatta zaman zaman Konya’daki maçlara beraber gidiyoruz. Böylelikle hem ailemi ziyaret etme imkânım oluyor hem de oğlumla keyifli vakit geçiriyorum.


Gerçi bu aralar takım açısından durum parlak değil biraz üzücü ama olsun. Kerem ile o enerjiyi yakalamak benim için önemli. Küçük oğlum Eren ile sinemaya gitmek keyifli oluyor ve ara sıra baş başa yemek kaçamaklarımız oluyor. Eşimle sinemaya, tiyatroya gideriz. Bunların yanında kitap okumaya gayret ediyorum. Son dönemde Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nun kitaplarını okuyorum. Şu an “Türkiye nereden nereye?” isimli kitabına devam ediyorum. Bunun haricinde ruhumu dinlendirecek daha çok maneviyatıma hitap edecek olan kitapları da mutlaka başucumda bulunduruyorum.

Vergide Gündem: Turkcell’in teknoloji alanında kadın istihdamını artırmak için başlattığı “Geleceği Yazan Kadınlar” projesiyle yüzlerce kadın kariyer fırsatına kavuştu. İş hayatında cinsiyet eşitliğini sağlamak için her kurum kendi imkanları çerçevesinde çeşitli girişimlerde bulunuyor, ancak gerek ülkemizde gerekse dünyada bu konuda istenilen seviyelerin çok gerisindeyiz. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Kamil Kalyon: Turkcell olarak kadınların iş dünyasında daha aktif yer alabilmeleri adına hem kurumsal sosyal sorumluluk projeleri yürütüyoruz hem de kadın çalışanlarımıza özel menfaatler sunuyoruz. Geleceği Yazan Kadınlar projesi TOBB’un iş birliği ile yürüttüğümüz bir sosyal sorumluluk projesi. Bugüne kadar 24 şehirde 1.500’den fazla sayıda kadın Geleceği Yazan Kadınlar eğitimlerini tamamladı. Bu arkadaşlarımızın arasından 100 kadını tester olarak bünyemize kattık ve yüzlercesine de girişimcilik eğitimleri ile kariyer fırsatları sunduk. Kadın çalışanlarımıza özel süt izinleri ve doğumla ilgili özel uygulamalarımız da devam ediyor. Turkcell olarak hem kadın çalışma arkadaşlarımızın hem de ülkemizin kadınlarının güçlenmesi ve sahip oldukları potansiyeli ülkemize katma değer olarak sunmaları noktasında üzerimize düşenleri yerine getirmeye devam edeceğiz.

Vergide Gündem: Genç arkadaşlarımız kariyer planlamalarında sizce en çok neye odaklanmalı, bu alanda ilerlemek isteyenlere neler önerirsiniz?

Kamil Kalyon: Arkadaşların üniversite dönemlerini boş geçirmemelerini tavsiye ediyorum.

Çünkü okul bitince hayatın gerçekleriyle yüz yüze geliniyor. O dönemi daha iyi değerlendirerek ne olmak istediklerini görebilmeleri mümkün. Çünkü bir işi yapmaktan zevk alıyorsanız ve mutlu iseniz o iş sizin için sadece para kazanmak için yerine getirilmesi gereken bir külfet değil zevk aldığınız bir hobinizi yerine getirirken aynı zaman para kazandığınız bir aktivite haline geliyor.

Genç kardeşlerimin kendilerini iyi tanımaları ve kendilerine en uygun mesleği tercih etmelerinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu noktada, üniversite yıllarında staj olanaklarını mutlaka değerlendirmelerini öneririm. Staj yaptıkları yerlerde üstlenecekleri sorumluluklar çok önemli olmasa da orada olma amacının gözlem yapmak, sektör ve mesleği tanımak, çeşitli kademelerden insanlar neler yapıyor onu görmek olduğunu unutmamak gerekiyor. Benim on sene sonra çalışacağım sektör ve pozisyon beni tatmin edecek mi, buna cevap aramalılar.

Bunu farklı disiplinlerde aramak lazım, çünkü artık sınırlar da kalktı; profesyonel hayatta sayısal ve sosyal bilimler arasında çok yoğun geçişler söz konusu. Dolayısıyla neyi sevdiğini bulmaya çalışıp dünya trendlerini de biraz daha yakından takip etmek gerekiyor. Ek olarak teknolojiyi mutlaka takip etmek, mümkünse teknolojiye hâkim olmaya çalışmak gerekiyor. Tabii ki gezip eğlenmeleri de gerekiyor ancak sorumluluk almak, yaptıklarını işin hakkını verebilmek, işe saygı duymak ve özveri de çok önemli. Bu noktalara biraz özen göstermek lazım. Ne yapmak istediğine ilişkin doğru kararı vermek ve o yolda ilerlemek yeterli olacaktır, çünkü zaten çok fazla imkanları var. Biraz gelenekçi, biraz güncel eğilimleri sentezlemeleri lazım. O sentezi oluşturabilmelerini sağlamak için bize de ebeveyn olarak çok iş düşüyor. Ama gençlik iyi geliyor inşallah. Jüri üyesi olarak katıldığım 2019 Vergi Maratonu’nda gördüğüm arkadaşlar çok sıkı idi. Önüme gelen CV’lerde yazılı olan aktivitelere baktığımda gözlerime inanamadım. Daha okul bitmeden benim 10 yıllık kariyer hayatıma ancak sığdırabileceğim ne kadar aktivite, eğitim, staj varsa gençler hepsini yapmışlar. Şu anda en çok israf edilen şey zaman. Bakıldığında insan ömrü gerçekten çok kısa ve bunun içine hem kendileri hem aileleri hem de ülkeleri için yapacakları önemli şeyleri sığdırmak gerekiyor. Arkadaşlara o mesajı bir şekilde verebilmemiz gerekiyor.