Skip to Content

İkale sözleşmelerine istinaden ödenen tutarların Gelir Vergisi Kanunu karşısındaki durumu

Dursun Berk

Giriş

 

İkale veya karşılıklı sonlandırma adı altında hazırlanan sözleşmeler sonucu elde edilen maddi edinimlere ilişkin Vergi İdaresi’nin yaklaşımı, söz konusu edinimlerin bir bölümünün vergilendirilmesi gerektiği yönünde iken; yargının konuya bakışı tamamının vergilendirilmemesi gerektiği şeklindedir.

 

Bu çalışmada, ikale sözleşmesi sonucu elde edilen maddi edinimlerin vergilendirilmesi, Vergi İdaresi’nin son dönemdeki görüşleri ve son dönem yargı kararları çerçevesinde incelenmiş ve yaşanan tartışmalardaki son durum ile yeni yasal düzenleme ele alınmıştır.

 

Konuya ilişkin mevzuat

 

Gelir Vergisi Kanunu’nun

 

  • 61. maddesinde; ücretin işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatler olduğu,
  • Aynı maddenin devamında ödenen tutarın; ödenek, tazminat, kasa tazminatı (mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı prim, ikramiye gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olması veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunmasının, ücret niteliğini değiştirmeyeceği,
  • Yine anılan maddenin 2. bendinde, evvelce yapılmış veya gelecekte yapılacak hizmetler karşılığında verilen para ve ayınlarla sağlanan diğer menfaatlerin ücret olduğu,
  • 94.maddesinde bentler halinde sayılı ödemelerin yapılması sırasında vergi kesintisine (tevkifata) tabi tutulacağı,
  • Aynı maddenin 1. bendinde, hizmet erbabına ödenen ücretler ile 61. maddede yazılı olup ücret sayılan ödemelerden (istisnadan faydalananlar hariç), Kanun’un 103 ve 104. maddelere göre tevkifat yapılacağı,

hüküm altına alınmıştır.

 

 

Öte yandan, Gelir Vergisi Kanunu’nun 25. maddesinin 7. fıkrasında; 1475 ve 854 sayılı Kanunlara göre ödenmesi gereken kıdem tazminatlarının[1] tamamı ile 5953 sayılı Kanun’a göre ödenen kıdem tazminatlarının hizmet erbabının 24 aylığını aşmayan miktarlarının (hizmet ifa etmeksizin ödenen ücretler tazminat sayılmaz) gelir vergisinden istisna olduğu hükmü yer almaktadır.

 

Diğer taraftan, TBMM Genel Kurulunda 21 Mart 2018 tarihinde kabul edilen ve 27 Mart 2018 tarihli 2. mükerrer Resmi Gazete’de yayımlanan 7103 sayılı Kanun ile Gelir Vergisi Kanunu’nun;

 

  • Tazminat ve yardımlarda istisnayı düzenleyen 25’inci maddesinin birinci fıkrasının (7) numaralı bendi yeniden düzenlenerek, yukarıdaki hüküm (a) alt bendi olarak aynen korunmuş,
  • (b) alt bendi olarak da aşağıdaki hüküm eklenmiştir:

“b) Hizmet erbabının tabi olduğu mevzuata göre bu bendin (a) alt bendinde belirtilen istisna tutarının hesabında dikkate alınmak şartıyla, hizmet sözleşmesi sona erdikten sonra; karşılıklı sonlandırma sözleşmesi veya ikale sözleşmesi kapsamında ödenen tazminatlar, iş kaybı tazminatları, iş sonu tazminatları, iş güvencesi tazminatları gibi çeşitli adlar altında yapılan ödemeler ve yardımlar (Bu bendin uygulamasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.)”

 

  • Diğer taraftan GVK’nın 61’inci maddesinin üçüncü fıkrasına da aşağıdaki bent eklenerek bu kapsamda yapılan ödemelerin ücret olduğu konusuna açıklık getirilmiştir:

“7. Hizmet sözleşmesi sona erdikten sonra; karşılıklı sonlandırma sözleşmesi veya ikale sözleşmesi kapsamında ödenen tazminatlar, iş kaybı tazminatları, iş güvencesi tazminatları gibi çeşitli adlar altında yapılan ödemeler ve yardımlar.”

 

Uygulamanın Vergi İdaresi’nin verdiği görüşler çerçevesinde tarihsel değişimi

 

İkale sözleşmesinin kurulması sonucunda, şekil olarak hem işçi hem de işveren tarafı sözleşmeyi birlikte, eşzamanlı ve anlaşarak feshettiklerinden, tek taraflı bir fesih söz konusu değildir. Her ne kadar İş Kanunu'nda bu şekilde bir fesih türü yer almıyor olsa da, taraflardan birinin karşı tarafa ilettiği, iş sözleşmesinin karşılıklı feshine dair sözleşme yapılmasını içeren bir açıklamanın ardından diğer tarafın da bunu kabulü ile bozma sözleşmesi yani ikale kurulmuş olmaktadır.

 

Ancak 1475 Sayılı İş Kanunu’nun yürürlükte olan 14. maddesinde düzenlenen “kıdem tazminatı”nı doğuran sebepler hep tek taraflı feshe dayanmaktadır. Bu açıdan (şekilsel) bakıldığında ikale sözleşmesi ile yapılacak ödemenin bir kısmının kıdem tazminatı olarak nitelendirilmesinin pek mümkün olmadığı iddiası, Vergi İdaresi’nin de konuya bu bakış açısı ile değerlendirdiğinin gerekçesini oluşturduğu söylenebilir.

 

Nitekim, İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 03.06.2008 tarih ve 12268 sayılı özelgesinde;

 

“İş akdinin tarafların karşılıklı anlaşması ile sonlandırılması, işçiye yapılabilecek ödemeler konusunda da yine tarafların karşılıklı iradesi ile belirlenmesi sonucunu doğuran ikale anlaşması kapsamında işçiye yapılan kıdem tazminatı ödemesi, İş Kanunu’nda tanımlanan kıdem tazminatı niteliğinde bir ödeme değildir. Bu sebeple ikale sözleşmesi gereğince ödenen kıdem tazminatının, İş Kanunu hükümlerine göre ödenen kıdem tazminatını gelir vergisinden istisna kabul eden GVK’nın 25/7. maddesi hükmünden yararlanması ve vergiden istisna edilmesi mümkün değildir. Bu ödemenin GVK’nın 61. maddesi gereğince ücret olarak nitelendirilmesi ve tevkifata tabi tutulması gerekir.”

 

görüşüne yer verilmiş ve yapılan yorumlara ilişkin hasıl olan tereddütler bir süre sona ermişti.

 

Ancak, Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 15.12.2010 tarih ve B.07.1.GİB.4.99.16.02-GVK-94-53 sayılı özelgesiyle İş Kanunu’ndan yola çıkılmak suretiyle Gelir Vergisi Kanunu çerçevesinde yapılan yukarıda görüş değiştirilmiş ve söz konusu özelgede iş akdinin taraflarca karşılıklı olarak anlaşılmak suretiyle sona erdirilmesi dolayısıyla çalışana ödenmesi öngörülen tutarın; iş akdinin 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesi uyarınca feshedilmesi halinde aynı çalışanın hak edeceği kıdem tazminatına tekabül eden kısmının Gelir Vergisi Kanunu’nun 25. maddesinin 7. bendi uyarınca kıdem tazminatı olarak dikkate alınması ve bu çerçevede söz konusu tutarın gelir vergisinden istisna edilmesi, bu tutarı aşan kısmının ise hangi ad altında ödenmiş olursa olsun gelir vergisine tabi tutulması gerektiği belirtilmiştir.

 

Vergi mahkemesinin konuya bakış açısı

 

Konuya ilişkin Vergi İdaresi’nin görüşünün ilgili ödemelerin yasal kıdem tazminatına kadar olan kısmının gelir vergisinden istisna olması, geriye kalan kısmının ise vergilendirilmesi gerektiği yönünde olsa da son dönemdeki aşağıda yer verilen vergi mahkemesi kararlarının, bu ödemelerin işveren işçi ilişkisine dayanmayan (çalışanın işten ayrıldıktan sonraki dönemi için ödenen) bir tazminat niteliğinde olması sebebiyle, ödemenin tamamının gelir vergisinden istisna tutulması gerektiği yönünde olduğu görülmektedir.

 

Danıştay 4. Dairesi’nin 07.02.2017 tarih ve E.2014/3016, K.2017/946 sayılı kararında ilk derece mahkemesi tarafından aşağıdaki gerekçeler ile verilen karar hukuka uygun bulunarak, İdare’nin temyiz istemi reddedilmiştir.

 

“….Davacının iş akdinin işverenle aralarında düzenlenen protokol ile sona erdirilmesi nedeniyle iş güvencesi tazminatı adı altında ödenen tutardan kesilen gelir stopaj vergisinin iadesi istemiyle yapılan şikayet başvurusunun zımnen reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle dava açılmıştır. İstanbul 8. Vergi Mahkemesinin 25/02/2014 gün ve E:2013/1273, K:2014/405 sayılı kararıyla; Gelir Vergisi Kanununun 61. maddesine göre, ücret ve ücret sayılan ödemelerin çalışanın işverene bağlılığı ve hizmet karşılığı sağlanan para ve para ile temsil edilebilen ödemeler olduğu ve ancak ücret veya ücret niteliği taşıyan ödemelerden tevkifat yapılacağı, dava konusu kesintinin ait olduğu tazminat, davacının çalıştığı ….. A.Ş. adlı şirketin işçi azaltma yoluna gitmesi sonucu davacının iş akdinin tek taraflı feshedilmesi nedeniyle yasal bir zorunluluk olmaksızın davacıya işsiz kalması sebebiyle yardım amaçlı yapılan bir ödeme olduğundan ücret sayılan ödemelerin ortak özelliğini taşıdığından bahsedilemeyeceği, söz konusu ödemeden gelir vergisi tevkifatı yapılması açık bir vergilendirme hatası olduğundan tevkif edilen verginin iadesi istemiyle yapılan düzeltme ve şikayet başvurusunun reddi yolunda tesis edilen işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir….”

 

Yine Danıştay 4. Dairesi’nin 13.12.2016 tarih ve E.2014/3676, K.2016/4376 sayılı kararında da iş ilişkisinin sözleşme ile sona erdirilmesi halinde işçiye ödenen iş güvencesi tazminatından vergi kesintisi yapılamayacağı yönünde verilen ilk derece mahkemesi kararına karşı başvurulan temyiz başvurusu reddedilerek, ilk derece mahkemesi kararı onanmıştır. 

 

Bu kapsamda, işten ayrılan çalışanlar, lehine verilen kararlar çerçevesinde, vergi dairesine başvuru yaparak kesinti tutarının kendilerine iadesini talep etmekteydiler. Ancak, mahkeme kararları ödemenin net mi brüt mü olarak belirlenmiş olduğuna bakmaksızın iadenin çalışana yapılması gerektiği şeklinde olduğundan, vergi dairesi de iadenin firmaya yapılmasını kabul etmemektedir. Bunun neticesinde, firmalar tarafından ayrı bir yargı sürecinin başlatılması tercih edilmekte ve süreç gitgide uzamakta idi.

 

Diğer taraftan, söz konusu mahkeme kararları neticesinde ücret olarak değerlendirmeyen tutarların veraset intikal vergisine tabi olup olmayacağı bir diğer tartışma konusunu oluşturmaktaydı.

 

Sonuç

 

Yukarıdaki detayına yer vermiş olduğumuz üzere Vergi İdaresi tarafından verilen özelgelerde kıdem tazminatını aşan kısmın ücret olarak değerlendirilmesi gerektiği, konuya ilişkin mahkeme kararlarında ise bu ödemelerin işçi-işveren ilişkisi bittikten sonraki döneme ilişkin olması sebebiyle, ödenen bu tutarların ücret olmadığı ve dolayısıyla da gelir vergisine tabi olmadığı görüşleri mevcuttur.

 

Belirsizliklerin giderilmesi ve ihtilafların ortadan kaldırılması amacıyla; işçiye iş sözleşmesi sona erdikten sonra çeşitli adlar altında (iş kaybı, iş sonu, karşılıklı sonlandırma sözleşmesi ve ikale sözleşmesi tazminatı gibi) yapılan ödemelerin, ücret olduğu hususu ve gelir vergisi istisnası karşısındaki durumu açıklığa kavuşturulmak istenmiş ve 27 Mart 2018 tarihli 2. mükerrer Resmi Gazete’de yayımlanan 7103 sayılı “Vergi Kanunları ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”la yeni düzenlemeler yapılmıştır.

 

Söz konusu Kanun ile Gelir Vergisi Kanunu’nun 25. ve 61. maddelerine yapılan değişikliklerle bu ödemelerin ücret olduğu hükmü Kanun’a eklenmek suretiyle konuya açıklık getirilmiştir. Diğer taraftan söz konusu ödemeler, varsa ödenen kıdem tazminatı tutarlarıyla birlikte dikkate alınarak, kıdem tazminatı sınırı içerisinde kalan kısım istisna tutulacak, aşan kısım ise gelir vergisine tabi tutulacaktır. Söz konusu yasa hükümleri yayım tarihinde (27.03.2018) yürürlüğe girmiştir.

 


[1] 1475 sayılı İş Kanunu’nun “Kıdem tazminatı” başlıklı 14. maddesinde ise aşağıdaki hüküm yer almaktadır:

 

“Bu Kanuna tabi işçilerin hizmet akitlerinin:

 

  1. İşveren tarafından bu Kanun’un 17’nci maddesinin II numaralı bendinde gösterilen sebepler dışında,
  2. İşçi tarafından bu Kanun’un 16’ncı maddesi uyarınca,
  3. Muvazzaf askerlik hizmeti dolayısıyla,
  4. Bağlı bulundukları kanunla kurulu kurum veya sandıklardan yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı yahut toptan ödeme almak amacıyla;
  5. 506 Sayılı Kanun’un 60’ıncı maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (a) ve (b) alt bentlerinde öngörülen yaşlar dışında kalan diğer şartları veya aynı Kanun’un geçici 81’inci maddesine göre yaşlılık aylığı bağlanması için öngörülen sigortalılık süresini ve prim ödeme gün sayısını tamamlayarak kendi istekleri ile işten ayrılmaları nedeniyle,

 

Feshedilmesi veya kadının evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi arzusu ile sona erdirmesi veya işçinin ölümü sebebiyle son bulması hallerinde işçinin işe başladığı tarihten itibaren hizmet aktinin devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir. Bir yıldan artan süreler için de aynı oran üzerinden ödeme yapılır.”

 

 

 

 

Bu makalede yer alan açıklamalar, yazarının konu hakkındaki kişisel görüşünü yansıtmaktadır. Makaledeki bilgi ve açıklamalardan dolayı EY ve/veya Kuzey YMM ve Bağımsız Denetim A.Ş.’ye sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.