Skip to Content

Banka ve sigorta şirketlerinin
veraset ve intikal vergisi sorumluluğu

Merih Tümkaya

Servetler üzerinden alınan bir vergi türü olan veraset ve intikal vergisi Türkiye'de yaklaşık 89 yıldır uygulanmaktadır. Şu anda halen uygulanmakta olan 7338 sayılı Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu ise yaklaşık 56 yıl önce yürürlüğe girmiştir.

Halk arasında genel olarak veraset yoluyla gerçekleştirilen intikallerden doğan bir vergi olarak bilinmektedir. Nitekim bu verginin uygulanması ile ilgili Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından hazırlanan rehberin ismi de, tahminimizce daha çarpıcı olması amacıyla, "Mirasçıların Vergisel Yükümlülükleri" olarak belirlenmiştir. Hâlbuki adından da anlaşılacağı üzere, sadece veraset yoluyla intikaller değil ivazsız olarak gerçekleştirilen tüm intikaller bu verginin konusuna girmektedir.

Nitekim Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu'nun 5. maddesinde verginin mükellefi veraset yoluyla veya ivazsız bir tarzda mal elde eden şahıs olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla kişilerin yaşamları sürecinde sadece mirasçı olarak değil, değişik sıfatlarla da bu vergi ile karşılaşmaları söz konusu olabilecektir. Veraset yoluyla veya ivazsız bir tarzda mal elde eden bu kişiler kendileri adına tahakkuk edecek vergi borcunun ödenmesinden sorumlu olacaklardır.

Ancak bilindiği üzere, Vergi İdaresi vergi alacağını güvence altına almak veya vergi ödevlerinin tam ve eksiksiz yerine getirilmesini sağlamak amacıyla, değişik kanunlarda, bu borcun ödenmesinden asıl mükellefle birlikte veya onun yerine üçüncü kişi veya kişileri de sorumlu tutmuştur.

"Vergi sorumlusu" kavramı esas olarak Vergi Usul Kanunu'nun 8. maddesinde tanımlanmaktadır.

Söz konusu maddede, verginin ödenmesi bakımından, alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olan kişi vergi sorumlusu olarak tanımlanmaktadır.

Bu sorumluluk değişik kanunlarda, değişik şekillerde belirlenmiştir. Bazı vergi kanunlarında vergi sorumlularına verginin tevkif edilip vergi dairesine ödenmesi yönünde bir sorumluluk yüklenmişken, bazı kanunlarda borçlunun yerine geçilmesi ya da borçlu ile birlikte sorumlu tutulması yönünde, bazılarında ise mevzuata uygunluğun denetlenmesi ve gerçek durumun ilgililerin ve resmî mercilerin istifadesine tarafsız bir şekilde sunulması yönünde bir sorumluluk yüklenmiştir.

Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu'nun 17. maddesi kapsamında belirlenmiş olan sorumluluk ise genel anlamda vergi sorumlularına belli şartlar altında tevkifat yapma yükümlülüğü getirmektedir.

Söz konusu Kanun'un 17. maddesi uyarınca amme idare ve müesseseleri, bankalar, bankerler, kasa kiralayanlar, sigorta şirketleri sair şirket ve müesseseler hak sahiplerine bu verginin mevzuuna giren herhangi bir muamele dolayısıyla para ve senet verebilmek için öncesinde verginin ödenmiş olduğuna dair vergi dairesinden verilmiş bir tasdikname istemeleri gerekmektedir. Tasdikname veremeyen hak sahiplerine ise veraset yoluyla intikallerde % 5, ivazsız intikallerde % 15 oranında vergi karşılığı olarak tevkifat yaptıktan sonra kalan bakiyesini ödeyebilmektedirler. Tevkifatı yapan bu kurum ve kuruluşlar, tevkif ettikleri parayı en geç bir hafta içinde bulundukları yerin mal sandığına yatırmaya ve keyfiyeti bağlı bulundukları vergi dairesine yazı ile bildirmeye mecburdurlar.

Bu kurum ve kuruluşların, tevkifat yapmadan ödemede bulunmaları durumda, tevkif etmeye ve yatırmaya mecbur oldukları paraların % 10'u oranında ayrıca ceza tahsil edilmektedir.

Görüldüğü üzere, esasında tüm şirketlerin Kanun'un 17. maddesinden doğan bir tevkifat sorumluluğu bulunmaktadır. Ancak uygulamada yaptıkları işler nedeniyle diğer kurumlardan daha çok banka ve sigorta şirketleri bu maddeden doğan sorumluluklarla karşılaşmaktadırlar.

Yazımızda, banka ve sigorta şirketleri tarafından yapılan ve veraset ve intikal vergisinin mevzuuna giren bir takım ödemelerin/işlemlerin Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu karşısındaki durumu ile ilgili hususlara değinmeye çalışacağız.

A. Bankalar tarafından yapılan ve veraset ve intikal vergisinin mevzuuna giren ödemeler/işlemler

1. Kiralık kasa sahiplerinin vefatı üzerine kanuni mirasçılara yapılacak ödemeler

Kiralık kasalar, banka şubelerindeki özel güvenlikli bir odada bulunan ve içerisinde taşınabilir kıymetlerin saklandığı, gerçek veya tüzel kişilerce kiralanabilen farklı boyutlardaki kasalar olarak tanımlanabilir.

Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu'nda kiralık kasalarla ilgili özel bir hüküm bulunmaktadır. Kanunu'nun 23. maddesinde, bankaların, nezdindeki kiralık kasa sahiplerinden birinin ölümü halinde, vergi dairesinin yetkili bir memuru hazır bulunmadıkça, kasanın açılmasına ve bu memur huzurunda tespit edilmedikçe muhteviyatının mirasçıları veya kanuni temsilcileri veya vekilleri tarafından alınmasına müsaade edemeyecekleri hüküm altına alınmıştır.

Söz konusu madde bir güvenlik müessesesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yolla kiralık kasalarda yer alan kıymetlerin Vergi İdaresi tarafından tespit edilmeden, dolayısıyla da veraset ve intikal vergisine tabi tutulmadan mirasçılara aktarılması önlenmeye çalışılmaktadır.

Bu çerçevede, kiralık kasalardaki murislere ait kıymetlerin mirasçılara intikalinin veraset ve intikal vergisine tabi olduğu konusunda bir tartışma bulunmamaktadır.

Buradaki tartışma, mirasçılarla ortak olarak kullanılan kiralık kasalarda yer alan kıymetlerin mirasçılara ödenmesi /aktarılması ya da münferit olarak kullanılan kiralık kasalarda yer alan ve mirasçılara ait olduğu iddia edilen kıymetlerin mirasçılara ödenmesi/aktarılması esnasında yaşanmaktadır.

a. Mirasçılar ile murisin ortak kullandığı kasalarda yer alan kıymetlere ilişkin mirasçılara yapılan ödemeler

Bankalar, talep edilmesi durumunda, kiralık kasaları birden çok kişi tarafından müştereken kullanılabilecek şekilde de kiralamaktadırlar.

Bu durumda, ortaklar taşınabilir kıymetlerini belli şartlar altında, birbirlerinden bağımsız olarak bu kasalarda muhafaza edebilmektedirler. Ortak olarak kullanılan bu kasalarda, muhteviyatı itibarıyla, genellikle bir ortaklık payı da belirlenmemektedir.

Bu durumda ortaklardan birinin vefat etmesi durumunda kasa içerisinde yer alan kıymetlerin ne kadarlık kısmının kime ait olduğu, hangi kıymetler üzerinden veraset ve intikal vergisi hesaplanması gerektiği çeşitli durumlarda tartışma konusu olmuştur.

Türk Medeni Kanunu'nun 688. maddesinde, paylı mülkiyette birden çok kimsenin, maddi olarak bölünmüş olmayan bir şeyin tamamına belli paylarla malik olduğu, başka türlü belirlenmedikçe, payların eşit sayılacağı hüküm altına alınmıştır.

Dolayısıyla ortaklık oranı bilinmediği durumda, kiralık kasada yer alan kıymetlerin ortaklarca eşit olarak sahip olunduğunun kabul edilmesi gerekeceği görüşündeyiz.

Bunun yanı sıra, kiralık kasada bulunan ve diğer ortak olan mirasçıya ait olduğu ispatlanabilen ya da kanunen bu mirasçıya ait olduğu kabul edilen kıymetlerin mirasçılara aktarılması esnasında veraset ve intikal vergisi doğmaması gerektiği kanaatindeyiz.

Nitekim Vergi İdaresi tarafından verilen 25.07.2013 tarih ve 46480499-160[2012/1125]-68 sayılı muktezada aşağıdaki ifadelere yer verilmektedir.

"…..

4721 sayılı Kanun'un 220'nci maddesinin birinci bendinde, eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşyanın kişisel malı olduğu hükme bağlanmıştır. Bu maddenin gerekçesinde, eşlerin sadece kişisel kullanımına yarayan eşya kişisel mal sayılmakta ve eşlerin giysileri, saati, çantası, spor alet ve malzemeleri ile ziynet eşyasının da kişisel mal kapsamına girdiği belirtilmiştir. Dolayısıyla, olayda muris ile eşinin birlikte ortaklaşa kullandıkları kiralık kasada bulunan ziynet eşyasının aksine bir karine bulunmadığı sürece vefat edenin eşinin kişisel malı olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir.

Buna göre, 24/7/2012 tarihinde vefat eden eş ile birlikte müşterek kullanılan kiralık kasanın açılması sonucu, kasadan çıkan ve kişisel kullanıma konu olan ziynet eşyalarının (22 ayar muhtelif bilezik, 14 ayar muhtelif takı) sağ kalan eşe ait olduğu kabul edilerek bu eşyaların veraset ve intikal vergisinin konusunu oluşturmadığından, verginin matrahına dahil edilmemesi gerekmektedir.

Ancak, kasada bulunan kişisel kullanıma konu olmayan diğer altın ve dövizlerin ise eşlerin ortak malı olduğu kabul edilerek yarısının veraset ve intikal vergisi matrahına dâhil edilmesi gerekecektir."

Vergi İdaresi tarafından verilen 14.02.2007 tarih ve B.07.1.GİB.0.60/6000-2392 sayılı diğer bir muktezada ise aşağıdaki ifadelere yer verilmektedir.

"….

Diğer taraftan, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 688'nci maddesinde, "Paylı mülkiyette birden çok kimse, maddi olarak bölünmüş olmayan bir şeyin tamamına belli paylarla maliktir.

Başka türlü belirlenmedikçe, paylar eşit sayılır.

Paydaşlardan her biri kendi payı bakımından malik hak ve yükümlülüklerine sahip olur. Pay devredilebilir, rehnedilebilir ve alacaklılar tarafından haczettirilebilir." denilmektedir.

Buna göre olayda, murisin eşi ve çocukları ile birlikte ortaklaşa kullandıkları kiralık kasada bulunan ve mirasçılar tarafından Başkanlığınıza verilen dilekçede belirtilen ziynet eşyalarının aksine bir hüküm bulunmadığı sürece kime ait olduğu belirtilmediğinden kasayı ortaklaşa kullananlar eşit paylara sahiptirler.

Bu nedenle, ..................'nın 08/05/2006 tarihinde vefatı üzerine müşterek kullandıkları kiralık kasanın mirasçıları tarafından açılması sonucu kasadan çıkan ziynet eşyalarından payına düşen kısmın veraset yoluyla intikal ettiği kabul edilerek, Veraset ve İntikal Vergisi Kanununun 1'inci maddesi gereğince bu kısım üzerinden veraset ve intikal vergisinin hesaplanması gerekmektedir.

Ancak, söz konusu dilekçede ......... ve ..................'ya ait olduğu iddia edilen bebeklik künyelerinin kendilerine ait olduğunu ispat etmeleri halinde, söz konusu künyelerin veraset yolu ile intikalinden söz edilemeyeceği, aksi halde veraset yoluyla intikal ettiğinin kabulü gerekir."

Yukarıda yer verilen iki muktezadan da görülebildiği üzere, Vergi İdaresi de ispatlanabildiği ya da kıymetlerin kanunen bu mirasçıya ait olduğunun kabul edildiği durumlarda, transfer edilen kıymetlerin veraset ve intikal vergisine tabi olmaması gerektiği yönünde görüş bildirmektedir.

Transfer edilen kıymetlerin kime ait olduğunun ispatlanamadığı ve kiralık kasa sözleşmesinde ortaklık payına ilişkin bir belirleme yapılmadığı durumlarda ise kiralık kasada yer alan kıymetlerin ortaklarca eşit yüzdelerde sahip olunduğunun kabul edilmesi ve buna göre işlem tesis edilmesi gerekecektir.

Bununla beraber yazımızın "2. Müşterek vadesiz hesap sahiplerinden birinin vefatı halinde kanuni mirasçılara yapılacak ödemeler" başlıklı bölümünde yapmış olduğumuz açıklamalarımızın, ortaklaşa kullanılan kiralık kasalar için de geçerli olduğunu hatırlatmak isteriz.

b. Münferit kullanılan kasalarda yer alan ve mirasçılara ait olduğu iddia edilen kıymetlerin bu mirasçılara ödenmesi/aktarılması

Kiralık kasaların ortaklaşa değil de münferit olarak da kiralanması mümkündür.

Bu durumlarda da, uygulamada kiralık kasalarda mirasçıya ait eşyaların bulunması söz konusu olabilmektedir.

Önceki bölümde yapmış olduğumuz açıklamaların, münferit olarak kullanılan kiralık kasalardan mirasçılar tarafından alınan kıymetler için de geçerli olacağı görüşündeyiz.

Nitekim Danıştay tarafından verilen eski bir kararda kasadan çıkan eşyanın kadın ziynet eşyası olması durumunda, Medeni Kanun'a (eski bir karar olduğundan dolayı eski Medeni Kanun'a atıf yapılmaktadır.) göre aile reisinin, aile fertlerinin eşyalarını muhafaza etmek zorunluluğunda bulunması ve eşler arasındaki emanet ilişkilerinde senet düzenlenmesi teamülden olmaması sebebiyle ziynet eşyanın eşe ve kızına aidiyetini kabul etmek gerektiğinden bahisle bu kalemlerin matrahtan düşülmesi gerektiği yönünde karar verdiği görülmektedir.

Vergi İdaresi tarafından verilmiş muktezalarda da, eşyaların hâlihazırda mirasçılara ait olduğunun ispatlanması ya da hukuken o kişilere ait olduğunun kabul edildiği durumlarda mirasçıya verilen eşyaların veraset ve intikal vergisine tabi olmayacağı yönünde görüş bildirilmektedir.

Yukarıda yer verilen açıklamalarımıza ek olarak kiralık kasalarda yer alan kıymetlerin Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu'nun 10. maddesinde yer alan açıklamalar dikkate alınarak değerlenmesi gerektiğini de hatırlatmak isteriz.

2. Müşterek vadesiz hesap sahiplerinden birinin vefatı halinde kanuni mirasçılara yapılacak ödemeler

Bankacılıkta birden çok kişinin birlikte açtıkları hesaba müşterek hesap denilmektedir. Müşterek hesaplarda tarafların tasarruf yetkisinin nitelikleri değişebilmekle birlikte bankacılıkta çoğunlukla ayrı ayrı tasarrufa izin veren hesapların kullanıldığı görülmektedir.

Ayrı ayrı tasarrufa izin veren bu hesaplarda, hesaba kimin para yatırdığından bağımsız olarak tüm ortakların hesap üzerinden ayrı ayrı tasarruf yetkisi bulunmaktadır. Ancak uygulamada parası olan bir tarafın kendi hesabına başka birisini ortak ettiği ve hesabı müştereken kullandıkları, hatta ortakların bu hesaptaki pay oranlarının da belirlenmediği görülmektedir.

Yazımızın giriş bölümünde de ifade etmiş olduğumuz üzere, sadece veraset yoluyla intikaller değil ivazsız olarak gerçekleştirilen tüm intikaller veraset ve intikal vergisinin konusuna girmektedir.

Müşterek hesaplarda bir tarafın hesaba transfer ettiği paranın diğer ortaklar tarafından kullanılabilmesi söz konusu olduğundan dolayı bu hesaplar aracılığıyla diğer ortaklara intikallerin de veraset ve intikal vergisinin konusuna girmesi gerekeceğini düşünüyoruz.

Türk Medeni Kanunu'nun 688. maddesinde, paylı mülkiyette birden çok kimsenin, maddi olarak bölünmüş olmayan bir şeyin tamamına belli paylarla malik olduğu, başka türlü belirlenmedikçe, payların eşit sayılacağı hüküm altına alınmıştır.

Dolayısıyla müşterek hesaplarda ortaklık paylarına ilişkin bir belirleme yapılmadığı durumlarda payların eşit sayılması gerekeceği, bu hesaplara yatırılmış paralardan ortağın oranı kadarlık kısmının ortak adına ivazsız olarak gerçekleşen bir intikal olarak değerlendirilmesi gerekeceği düşüncesindeyiz.

3. Vadeli hesap sahiplerinin vefatı üzerine kanuni mirasçılara yapılacak ödemeler

Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu'nun 11. maddesinde, bu vergiye mevzuu olacak malların değerleme gününün, miras yoluyla vuku bulan intikallerde mirasın açıldığı, diğer suretle meydana gelen intikallerde malların hukuken iktisap edildiği gün olduğu hükmü yer almaktadır.

Medeni Kanun'un 575. maddesinde mirasın, miras bırakanın ölümüyle açılacağı, aynı Kanun'un 599. maddesinde ise mirasçıların, miras bırakanın ölümü ile mirası bir bütün olarak, kanun gereğince kazanacakları hüküm altına alınmıştır.

Dolayısıyla vadeli mevduat hesap sahiplerinin vefatı halinde, mirasçıların bu hesaplarda yer alan tutarları miras bırakanın ölüm tarihi itibarıyla elde etmiş olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir.

Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu'nun 10. maddesinde, veraset ve intikal vergisinin matrahının, intikal eden malların Vergi Usul Kanunu'na göre bulunan değerleri olduğu hüküm altına alınmaktadır.

Vergi Usul Kanunu'nun 281. maddesi uyarınca, mevduat sözleşmelerine müstenit alacaklar değerleme gününe kadar hesaplanacak faizleriyle birlikte değerlenmektedir.

Bu nedenle, miras bırakanın ölüm tarihi itibarıyla hesabında yer alan tutarlar ile birlikte ölüm tarihine kadar işlemiş faizinin de terekeye dâhil edilmesi ve toplam tutarların veraset ve intikal vergisine tabi tutulması gerekeceği düşüncesindeyiz.

Gelir İdaresi Başkanlığı'nın 15.9.1999 tarih ve B.07.0.GEL.0.60/6000-2178/038863 sayılı bir muktezasında da benzer bir görüş bildirildiği görülmektedir.

4. Banka nezdinde bulunan tahvil ve bonoların kanuni mirasçılar lehine serbest bırakılması

Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu'nun 10. maddesinde mükelleflerin ilk tarhiyatta nazara alınmak üzere veraset ve intikal vergisi mevzuuna giren malları aynı maddede belirtilen değerleme ölçülerinden faydalanarak, belirtilmeyenler bakımından ise Vergi Usul Kanunu'nun servetleri değerleme ile ilgili 3'üncü bölümündeki esaslara göre değerlemek ve beyannamelerinde göstermek zorunda oldukları hüküm altına alınmıştır.

Aynı maddede tahvilatın Vergi Usul Kanunu'nun 266. maddesindeki hükümlere göre değerleneceği hüküm altına alınmaktadır. Vergi Usul Kanunu'nun 266. maddesinde ise, itibari değerin her nevi senetlerle esham ve tahvillerin üzerinde yazılı olan değer olduğu hükmü yer almaktadır.

Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu'nun 10. maddesinin devamında, İdare'nin yukarıdaki esaslara göre beyan edilen değerler üzerinden vergiyi beyannamenin verildiği tarihten itibaren en geç on beş gün içinde tarh edeceği, tarh edilen vergilerin ise intikal eden malların Vergi Usul Kanunu'na göre bulunacak değerlerine göre ikmal edileceği hüküm altına alınmaktadır.

Bu bilgiler çerçevesinde, ilk tarhiyata esas olmak üzere, mükellef tarafından bononun itibari değeri esas alınarak veraset ve intikal vergisinin beyan edilmesi gerekmektedir.

Birinci tarhiyatı takiben, itibari değeri esas alınarak tarh olunan vergiler, ikinci tarhiyata esas olmak üzere, intikal eden malların Vergi Usul Kanunu'nun servetleri değerleme ile ilgili bölümündeki esaslardan hareket edilerek bulunacak değerlerine göre ikmal edilecektir.

Vergi Usul Kanunu'nun "Servetleri Değerleme" başlıklı üçüncü bölümünde yer alan 294. maddesi uyarınca tahvilat borsa rayici ile borsada kayıtlı olmayan tahvilat, emsal bedelleri ile değerlenmektedir.

Dolayısıyla, nihai verginin bononun borsa rayici üzerinden, borsa rayici bulunmaması durumunda emsal bedeli üzerinden ödenmesi gerekmektedir.

Bununla beraber, 258 seri numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliği'nin "Veraset yoluyla veya ivazsız olarak edinilen menkul kıymetlerde alış bedeli olarak dikkate alınacak tutar" başlıklı bölümünde, veraset ve intikal yollarıyla el değiştiren menkul kıymetlerde gelir vergisi tevkifatı uygulamasına ek olarak veraset ve intikal vergisi uygulaması konusunda da açıklamalara yer verilmektedir. Söz konusu bölümde, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu'nun 10'uncu maddesine ve Vergi Usul Kanunu'nun 294'üncü maddesine referans verilerek, bir vergiye matrah olan servet veya servet unsuru mahiyetindeki hisse senetleri ve tahvillerin borsa rayici ile borsada kayıtlı olmayanların ise emsal bedeliyle değerleneceği ifade edilmektedir.

Bu kapsamda, bir menkul kıymetin miras yoluyla el değiştirmesi durumunda, mükellefçe birinci tarhiyata esas olmak üzere bononun itibari değerinin beyan edilmesi gerekmektedir.

İdareceikinci tarhiyata esas olmak üzere, ayrıca bononun rayiç bedeline göre, rayiç bedeli yoksa emsal bedeline göre değerleme yapılacak ve vergi bu değerler üzerinden ikmal edilecektir.

B. Sigorta şirketleri tarafından yapılan ve veraset ve intikal vergisinin mevzuuna giren ödemeler

1. Birikimli ve birikimsiz sigorta poliçeleri kapsamında yapılan tazminat ödemeleri

Birikimsiz hayat sigortaları ve ferdi kaza sigortaları benzer teminatlar sağlayabilen iki farklı sigorta türüdür.
Her ikisi de vefat ve kaza teminatları sağlamaktadır.

Aralarındaki fark özetle; hayat sigortalarında sigortalının her türlü ölümü teminat altına alınmışken, ferdi kaza sigortalarında yalnızca kaza sonucu ölümler teminat altına alınmıştır. Ancak her iki sigortada da, sigortalının vefatı durumunda, ödemeler poliçede belirlenmiş lehtara yapılmaktadır.

Birikimli hayat sigortaları ise, birikim ve vefat teminatlarını kapsayan bir sigorta türüdür. Poliçe kapsamında süre sonunda oluşan birikimler sigortalıya ödenmektedir. Bu süre içerisinde sigortalının vefat etmesi durumunda ise birikimler yapılan poliçeye göre belli bir tazminatla birlikte poliçede lehtar olarak belirlenmiş kişilere ödenmektedir.

Birikimli ve birikimsiz hayat sigortalarında sigortalının vefat etmesi durumunda lehtara yapılacak ödemelerin Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu karşısındaki durumu 31.08.2007 tarihinde yayımlanan 3 numaralı Veraset ve İntikal Vergisi Sirküleri'nde anlatılmaktadır.

Söz konusu sirkülerde;

-          Hayat sigorta poliçesine istinaden sigortalının ecelen vefat etmesi sonucu mirasçılarına ya da lehtar olarak belirlenmiş 3. kişilere sigorta şirketince yapılan vefat tazminatı ödemelerinin veraset ve intikal vergisine tabi tutulması gerektiği,

-          Ferdi kaza sigortası kapsamında bulunan sigortalının kaza sonucu vefat etmesi sonucu mirasçılara ödenen tazminatın, sigortalının yokluğu nedeniyle yakınlarının uğrayacakları maddi zarar ve manevi ızdırabın sigorta sözleşmesine dayanılarak kısmen olsun tazmini ve telafisi amacını taşıdığından veraset ve intikal vergisine tabi olmayacağı, tazminatın 3. kişiye ödenmesi durumunda ise, maddi ve manevi bir tazminat olarak kabul edilemeyeceği dolayısıyla veraset ve intikal vergisine tabi tutulması gerektiği,

-          Birikimli sigorta poliçelerinde, bireysel emeklilik sözleşmeleri ve hayat sigorta poliçelerine istinaden sigortalının ecelen veya kazaen vefat etmesi sonucu sigorta şirketince mirasçılara ya da lehtar olarak belirlenmiş 3. kişilere sigorta şirketince ödenen birikim tutarının terekeye dahil edilerek veraset ve intikal vergisine tabi tutulması gerektiği,

ifade edilmektedir.

Bununla beraber, Sirküler'de "Karma Sigorta Poliçesi Uygulaması" başlığı altında ise ölüm, maluliyet ve benzer risklere karşı yapılan riziko teminatları ile birikimli teminatların aynı poliçede gösterilmesi halinde sigorta şirketince yapılan ödemeler için, birikimsiz hayat ve birikimli hayat sigortaları kapsamında yapılan tazminat ödemelerine ilişkin olarak sirkülerin önceki bölümlerinde yapılan açıklamalar çerçevesinde ayrı ayrı işlem tesis edileceği ifade edilmektedir.

Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu'nun 2'nci maddesinde "ivazsız intikal" tabirinin, hibe yoluyla veya herhangi bir tarzda olan ivazsız iktisapları ifade edeceği, ancak maddi ve manevi bir zarar mukabili verilen tazminatların ivazsız sayılmayacağı ifade edilmektedir.

3 numaralı Veraset ve İntikal Vergisi Sirküleri'nde sigorta tazminatları ile ilgili olarak yukarıda yer vermiş olduğumuz açıklamalar da; esasında 2. maddede ivazsız sayılmayacağı ifade edilen tazminatlarla ilgili bu hükme dayanmaktadır.

Dolayısıyla Vergi İdaresinin; sigorta şirketleri tarafından bir poliçeye dayanılarak yapılan herhangi bir tazminat ödemesinin, maddi ve manevi bir zarar mukabili verilmiş olarak değerlendirilebilmesi için; öncelikle bu tazminatların ecelen gerçekleşen vefatlar nedeniyle değil de kazaen gerçekleşen vefatlar nedeniyle mirasçılara ödenmesi gerektiği, 3. kişilere ödenen tazminatlar ile ecelen gerçekleşen vefatlar nedeniyle ödenen tazminatların bu kapsamda değerlendirilemeyeceği yönünde bir görüşü olduğu anlaşılmaktadır. Bu çerçevede, sigorta şirketleri tarafından bir poliçe kapsamında 3. kişilere yapılan ve borç mukabili olmayan tüm tazminat ödemeleri ile ecelen yapılan tüm tazminat ödemelerinin veraset ve intikal vergisine tabi tutulması gerekeceği söylenebilecektir.

Ayrıca birikimli sigorta poliçeleri ile karma sigorta poliçeleri kapsamında yapılan birikim tutarı ödemelerinde ise yukarıda yer vermiş olduğumuz sirküler açıklamalarına uygun olarak hareket edilebilecektir.

2. Hayat kredi sigortalarında lehtar olarak belirlenen bankaya tazminat ödenmesi

Kredili hayat sigortası, bireysel kredi kullanan kişilerin yaşam kaybı veya maluliyet durumunda kredi borcunu teminat kapsamında güvence altına alan bir sigorta türü olarak tanımlanabilmektedir. Bu sigorta türünde, lehtar olarak genellikle kredi kullandıran kurumlar gösterilmekte ve kredi borcu kapatıldıktan sonra varsa kalan bakiye mirasçılara ödenmektedir.

Kredili hayat sigortası kapsamında bankalara yapılan bu ödemeler nedeniyle veraset ve intikal vergisi doğup doğmayacağı konusunda Vergi İdaresinin vermiş olduğu bir muktezada aşağıdaki ifadeler yer almaktadır:

"….

Öte yandan kredi-hayat sigortası, ilgili bankalardan kredi alan şahıslara aldıkları kredi tutarına bağlı olarak bu kredinin teminatını teşkil edecek şekilde düzenlenmekte ve sigorta sözleşmesinde lehtar olarak krediyi veren banka şubesi gösterilmektedir. Bununla da, vefat eden şahısların bankalara olan borçlarının mirasçılara ve kefillere intikal ettirilmeksizin sigorta şirketlerince ödenmesi amaçlanmış bulunmaktadır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketlerince bankalara yapılan ödemeler, bankaların müşterilerine verdikleri kredilerin iadesi niteliğini taşımaktadır.

Buna göre;

- Muris ile sigorta şirketleri arasında düzenlenen sözleşmelerde lehtar olarak bankalar gösterilmiş ise, bankaların lehtarlığı alacak ve borç ilişkisine dayandığından bankalara ödenen kredi-hayat sigorta bedelinin ivazsız olarak mütalaa edilmemesi,

- Sigorta bedelinin borç tutarını aşması halinde ise, mirasçılara intikal eden söz konusu ödemelerden veraset ve intikal vergisi aranılması,

gerekmektedir."

Söz konusu muktezada da ifade edildiği üzere, bankalara ödenen bu tutarlar aslında kullanılan kredinin geri ödenmesine ilişkin olup ivazsız olarak değerlendirilmemesi bu nedenle de veraset ve intikal vergisine tabi tutulmaması gerekmektedir.

 

 

Bu makalede yer alan açıklamalar, yazarının konu hakkındaki kişisel görüşünü yansıtmaktadır. Makaledeki bilgi ve açıklamalardan dolayı EY ve/veya Kuzey YMM ve Bağımsız Denetim A.Ş.'ye sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.