Skip to Content

LBO ve “Debt Push Down” uygulamaları ve bu uygulamaların Türk vergi hukuku çerçevesinde değerlendirilmesi

Av. İlker Doğan

I. Giriş

 

Leveraged Buyout (LBO) bir başka ifadeyle kaldıraçlı satın alma yöntemi ve bu işleme entegre edilen Debt Push Down, borcun aşağı itilmesi, mali karlılığı üst seviyede tutmak isteyen yabancı yatırımcılar tarafından yoğun olarak tercih edilen bir devir/satın alma ve akabinde birleşme yöntemidir. Yazımızda detaylıca açıklanacağı üzere, LBO finansmanın büyük bir kısmında yabancı kaynak kullanımı söz konusu olup, öncelikle bu yöntemin yapısal formunu açıklamak faydalı olacaktır.

 

Kaldıraçlı satın alma yönteminde üç ana aktör yer almakta olup bunlar, uluslararası terimleri ile Private Equity Fund (PEF), Special Purpose Vehicle (SPV) ve target company, dilimizde ise “Özel Sermaye Fonları”, “Özel Amaçlı Araç” ve “hedef şirket” olarak adlandırılmaktadır. Bu çerçevede, kaldıraçlı satın alma yöntemini anlayabilmek adına, ana aktörlerin yapısının ve amaçlarının incelenmesi gerekmektedir.

 

1. Özel sermaye fonu (PEF)

 

PEF’ler özel amaçla kurulan ve şirketlere yatırım yaparak ortalama 4-7 yıl içinde yüksek oranlı kar getirmesi için birçok yatırımcı tarafından finansman sağlanan fon şirketleridir.[1] Bu noktada, bir yatırımcının PEF’ten beklentisi yatırılan miktarın ticari faaliyetler neticesinde kar ettirilerek kendisine geri ödenmesidir. PEF’in amacı ise doğru şirketi hedefleyip ve yatırım yapıp, bir süre sonra ise yüksek karla çıkış (exit) yapmaktır.

 

PEF’ler, bu amacını gerçekleştirebilmek adına çeşitli ülkelerde ilerleme ve büyüme eğilimi içinde olan, bulunduğu sektörde belli bir pazar payına sahip, karlılığını periyodik olarak artıran tam mükellef şirketleri tespit eder ve gereken yatırımı yapar. Bu tip özel fonlar temelde bünyelerine daha çok yatırımcı çekip nakit akışını artıran ve bahsedildiği gibi kar getirecek şirketlere yatırım yaparlar. Bu yüzdendir ki operasyonel ve mali giderleri minimuma çekebilmek için devralmalarda LBO ve debt push down yöntemine başvurmaktalardır. PEF’ler, LBO yöntemi ile SPV vasıtasıyla satın aldığı şirket ile SPV şirketinin birleştirilmesi sonucu hedef şirketin karlı yapısından yararlanır ve bir süre sonra daha yüksek bir bedelle satışını gerçekleştirmek veya halka açılmak suretiyle çıkış yaparak amacını başarılı bir şekilde gerçekleştirmiş olur.

 

2. Özel amaçlı araç (SPV)

 

SPV özel amaçlı araç şirket olup PEF’in yatırım yapmayı hedeflediği şirketin mukimi olduğu ülkede, yatırım politikasına göre direkt olarak PEF tarafından veya PEF’in diğer şirketleri tarafından kurulan, yatırım yapılacak şirketi LBO kapsamında devralacak olan araç şirkettir. SPV’nin tek kuruluş amacı hedef şirketi satın almak olup PEF ile hedef şirket arasında bir araç görevi üstlenir.

 

3. Hedef şirket

 

PEF tarafından yatırım yapılacak olan hedef şirket, sağlıklı bir büyüme eğiliminde olan mukimi olduğu ülkede veya uluslararası boyutta belli bir pazar payına sahip, karlılığını periyodik olarak artıran veya artırma potansiyeli görülen, kurumlar vergisi matrahı yüksek şirketlerdir.

 

II. Kaldıraçlı şirket satın alınması (LBO) ve borcun aşağı itilmesi (Debt Push Down)

 

Kaldıraçlı şirket satın alınması ve akabinde birleşme işleminin gerçekleştirilmesi çeşitli sebeplerle daha ekonomik bir yöntem olduğundan tercih edilebilmektedir. Genellikle PEF tarafından başvurulan bu yöntemde, SPV vasıtasıyla dış kaynaklı krediler ile sağlanan finansmanla hedef şirket hisselerinin satın alınması ve akabinde hedef şirketin SPV bünyesine devrolunması neticesinde finansal giderlerin hedef şirketin güçlü mali yapısı üzerinden karşılanması söz konusudur.

 

Yazımızın bu bölümünde, LBO işleminin neden daha ekonomik olduğu örnek üzerinden açıklanarak, Türk vergi mevzuatına uygunluğu ve Türk Vergi İdaresinin konuya ilişkin görüşü tartışılacaktır.

 

1. Basit yapılı bir LBO ve debt push down süreci

 

PEF tarafından yukarıda da bahsedildiği gibi belirlenen bir hedef şirket üzerinde yatırım yapma kararı alındığında, hedef şirketin mukimi olduğu ülkede SPV şirketi kuruluşu gerçekleştirilir.

 

LBO yapılanmalarında SPV şirketlerin tek amacı hedef şirketin hisselerini satın almaktır. Bunu gerçekleştirebilmek için gereken finansmanın büyük bir bölümü veya hepsi yabancı kaynaklar ile sağlanmakta olup bu kaynaklara teminat olarak satın alınacak hedef şirketin hisseleri gösterilmektedir.[2]

 

Hedef şirketin artık SPV şirketinin bir iştiraki olmasını takiben SPV şirketlerinin kullanmış olduğu yabancı kaynaklı finansmanın ana para ve faiz ödemelerinin hedef şirketin karlı yapısından karşılanabilmesi için birleşme işlemi gerçekleştirilir.[3] Geçerli bir birleşme işleminin ardından SPV bünyesinde devam eden finansman giderleri hedef şirketin karlı yapısında gider olarak kaydedilerek borç aşağı itilmiş olur.

 

2. Türk vergi mevzuatı çerçevesinde değerlendirme

 

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun (“KVK”) 6. maddesinde, kurumlar vergisi matrahının, mükelleflerin bir hesap döneminde elde ettiği safi kurum kazancı olduğu, safi kurum kazancının tespitinde ise 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun (“GVK”) ticari kazanca ilişkin hükümlerinin uygulanacağı hususları düzenlenmektedir.

 

GVK’nın 38. maddesinde ise ticari kazancın işletmenin öz sermayesinin hesap dönemi sonundaki ve başındaki değerlerin müspet farkından ibaret olduğundan bahisle, safi kurum kazancının tespitinde hangi giderlerin ticari kazançtan indirilebileceği hususunda aynı Kanun’un 40. ve 41. maddelerine atıf yapılmıştır. Anılan hükümlerin yanında, KVK’da da safi kurum kazancının tespitinde hangi giderlerin kazancın tespitinde indirim olarak dikkate alınıp alınmayacağına ilişkin hükümler mevcuttur.

 

KVK’nın “İstisnalar” başlıklı 5. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi uyarınca,

 

“a) Kurumların;

 

1) Tam mükellefiyete tabi başka bir kurumun sermayesine katılımlarından elde ettikleri kazançlar,

2) Tam mükellefiyete tabi başka bir kurumun kârına katılma imkânı veren kurucu senetleri ile diğer intifa senetlerinden elde ettikleri kâr payları,

3) Tam mükellefiyete tabi girişim sermayesi yatırım fonu katılma payları ile girişim sermayesi yatırım ortaklıklarının hisse senetlerinden elde ettikleri kâr payları”

 

kurumlar vergisinden müstesna kılınmıştır.

 

Anılan maddenin 3. fıkrası ise aşağıdaki şekildedir:

 

“İştirak hisseleri alımıyla ilgili finansman giderleri hariç olmak üzere, kurumların kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlarına ilişkin giderlerinin veya istisna kapsamındaki faaliyetlerinden doğan zararlarının, istisna dışı kurum kazancından indirilmesi kabul edilmez.”

 

1 seri numaralı Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nin, “Kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlara isabet eden giderlerin diğer kazançlardan indirilememesi” başlıklı 5.17 no.lu bölümünde aşağıdaki açıklama yer almaktadır:

 

“…KVK madde 5/3 hakkında, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilen değişiklik önergesinin gerekçesinde, “…Kurumlar vergisinden istisna edilen kazançların elde edilmesi sırasında zarar doğması halinde bu zararlar gider fazlalığından kaynaklandığı için istisna kapsamındaki faaliyetlerden doğan zararların da giderlerde olduğu gibi kurum kazancından indirilmemesi gerekir. Dolayısıyla, kurumlar vergisinden istisna edilen kazancın elde edilmesi sırasında giderlerin yanı sıra gider fazlalığından doğan zararlar da aynı kapsamda değerlendirilerek konuya ilişkin düzenleme önerilmektedir.” denilmiştir.

 

Dolayısıyla, söz konusu hüküm Kurumlar Vergisi Kanunu ile özel kanunlarda yer alan kurumlar vergisinden müstesna kazançları kapsamaktadır. İştirak hisseleri alımıyla ilgili finansman giderleri hariç olmak üzere, kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlara ilişkin giderlerin kanunen kabul edilmeyen gider olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Aynı şekilde, kurumlar vergisinden istisna edilen kazançların elde edilmesi sırasında zarar doğması halinde bu zararların da istisna kapsamı dışındaki gelirlerden indirilmemesi gerekmektedir…”

 

Yer verilen düzenlemeler bir arada değerlendirildiğinde, iştirak hisseleri alımıyla ilgili finansman giderleri hariç olmak üzere; kurumların, kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlarına ilişkin giderlerinin veya istisna kapsamındaki faaliyetlerinden doğan zararlarının, istisna dışı kurum kazancından indirim konusu yapılamayacağı sonucuna ulaşılmaktadır.

 

Bir başka ifadeyle, her ne kadar iştirak kazançları KVK’nın 5. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendiyle kurumlar vergisinden istisna tutulmuşsa ve bundan dolayı iştirak kazançlarına ilişkin zararlar indirime konu edilemeyecekse de aynı maddenin 3. fıkrasıyla, iştirak hisselerinin alımından dolayı katlanılan finansman giderlerinin ticari kazançtan indirilmesine hukuken cevaz verilmiş ve bu husus Kanun’da açıkça düzenleme altına alınmıştır.

 

3. Türk Vergi İdaresinin görüşü

 

Vergi İdaresinin konuya ilişkin görüşü, özünün kurumlar vergisi matrahını azaltıp mali karı artırmak olduğu düşünülmesi sebebiyle, LBO ve debt push down yoluyla satın alma için kullanılan yabancı kaynaklı finansmanın ana para ve diğer giderlerinin, birleşme işleminden sonra kurumun safi kurum kazancından indirilemeyeceği yönündedir. Dolayısıyla, borcun aşağı itilmesinden doğan finansman giderlerinin, ticari icaplara uymadığı veya hakkın kötüye kullanımı olduğu gerekçesiyle İdare tarafından kazancın tespitinde gider olarak dikkate alınmayacağı ileri sürülebilir.[4]

 

Gerek önceki tarihli özelgelerde gerekse de Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığının 22.07.2014 tarih ve 64597866-125[19-2014]-117 sayılı özelgesinde, Vergi İdaresi görüşünü, birleşme işlemi sonrasında devralınan şirketin hisselerinin iktisabı için katlanılan finansman giderlerinin kurum kazancının tespitinde gider kabul edilerek kurum kazancından indirilebileceğine ilişkin bir hükmün Kanun’da yer almaması ve iştirakin devralınması halinde iştirak hissesi alımıyla ilgili olarak yapılmış bir finansman giderinden söz edilemeyeceği hususlarına dayandırmaktadır.[5]

 

İdarenin hukuki bir savı bulunmamasına rağmen bu görüşte olması, Ankara YMM Odası Mevzuat İzleme ve Değerlendirme Komisyonu’nun 2018/211-01 sayılı kararına konu olmuş ve eleştirilmiştir. Komisyon kararında özetle; KVK’nın 5/3 madde hükmü uyarınca iştirak hissesi alımı ile ilgili finansman giderlerinin istisna kazanca ilişkin olsa dahi kurum kazancından genel hükümler dahilinde indirilmesinin hukuken mümkün olduğu belirtilmiş ve anılan özelgede devir işleminden sonra finansman giderlerinin kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınmasını düzenleyen herhangi bir hüküm olmamasının dayanak gösterilmesi eleştirilmiştir.[6]

 

Nitekim, İdarenin bu görüşü tersi yönde yorumlanacak olur ise eğer kanun koyucu birleşme halinde iştiraklerin finansman giderlerinin indirimini kısıtlamak isteseydi buna yönelik açık bir hükme yer verebilirdi şeklinde sonuca ulaşılmaktadır.[7]

 

Gerçekten de İdarenin bu görüşü, Anayasa’nın verginin yasallığı ilkesini düzenleyen 73. maddesi ve mülkiyet hakkını düzenleyen 35. maddesi çerçevesinde eleştiriye açıktır. Kanun’da indirilemeyecek giderler arasında açıkça sayılmayan kurum giderlerinin, “indirilecek gider” olarak dikkate alınması gerekirken İdarenin bunun tersi yönünde ve mükellef aleyhine yorum yaparak tesis ettiği işlemler mükelleflerin mülkiyet hakkının sınırlanması sonucunu doğurabilmektedir. Bu sebeple de uygulamada, İdarenin, katlanılan finansman giderlerinin indirilemeyeceği görüşü ve buna dayalı olarak tesis edilen işlemler, mükellef ile İdare arasında ihtilafa sebebiyet verebilmektedir.

 

III. Sonuç

 

Yazımızda, LBO ve debt push down işleminin üç ana aktörü olan PEF, SPV ve hedef şirket detaylıca incelenmiş olup, bunun yanı sıra PEF tarafından büyük ölçekli yatırımlarda tercih edilen kaldıraçlı satın alma ve borcun aşağı itilmesi suretiyle pazar payı ve kar marjı yüksek hedef şirketlerin SPV aracılığıyla, finansmanının hepsinin veya bir kısmının, hedef şirket hisseleri teminat gösterilerek yabancı kaynaklar ile sağlandığı kaldıraçlı satın alma ve bunu müteakip SPV’nin iştiraki haline gelen hedef şirket ile birleşmesi sonucu finansman giderlerinin hedef şirketin karlı mali yapısı ile karşılanması durumu olan borcun aşağı itilmesi hususları açıklanmıştır.

 

Yer verilen yapılandırma ve finansman işleminin ve aşağı itilen finansman giderlerinin Türk vergi hukukuna göre uygulanabilirliği, Türk Vergi İdaresinin, finansman giderlerinin safi kurum kazancı tespitinde gider olarak kabul edilemeyeceği yönündeki görüşü ve ayrıca bu görüşün Anayasa’ya ve vergi mevzuatına uygunluğu tartışılmıştır.

 

Bu çerçevede, yazımızda yer verilen vergi mevzuatı hükümlerine göre LBO ve debt push down yolu ile yapılan işlemler sonucu ortaya çıkan finansman giderlerinin indirilemeyeceğine yönelik açık bir hüküm bulunmadığından; hukuken bir ihlal ve aykırılık olmamakla birlikte, İdarenin konuya Anayasa hükümleri ve vergi mevzuatı hilafına olsa da eleştirel bakması suretiyle anılan finansman giderlerinin indirim konusu yapılamayacağı yönündeki görüşü ile konu, uygulamada mükellefler ve İdare arasında ihtilafa sebebiyet vermektedir.

 


[1] Corporate Finance Institute, “Private Equity Funds.” 16 Temmuz 2019 tarihinde erişildi. https://corporatefinanceinstitute.com/resources/knowledge/trading-investing/private-equity-funds/

[2] DEMİRCİ, Abdulkadir; “LBO (Leveraged Buyouts-Kaldıraçlı Şirket Satın Alınması) ve Bu İşlemlerden Doğan Finansman Giderleri”, Vergi Dünyası, S.355, Mart 2011, s. 100.

[3] IGF-OECD, “Limiting The Impact Of Excessive Interest Deductions On Mining Revenues”, 16 Temmuz 2019 tarihinde erişildi. https://www.oecd.org/tax/beps/limiting-the-impact-of-excessive-interest-deductions-on-mining-revenue-oecd-igf.pdf s.19.

[4] KOCAER, Şenol; “Şirket Satın Almalarında Borcun Aşağı İtilmesi İşlemleri ve 6322 Sayılı Kanunla Getirilen Finansman Gideri Kısıtlaması-I”, Yaklaşım Dergisi, S.211, Nisan 2013, s.3

[5] T.C. Gelir İdaresi Başkanlığı Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü 22.07.2014 Tarih Ve 64597866-125[19-2014]-117 sayılı özelgesi.

[6] Ankara YMM Odası Mevzuat İzleme ve Değerlendirme Komisyonu’nun 15.02.2018 tarihli ve 2018/211-01 sayılı kararı.

[7] GÜNGÖR, Feridun; “Borcun Aşağıya İtilmesi…”, Ekonomist Dergisi, 28 Mart 2010, s. 54 vd.

 

Bu makalede yer alan açıklamalar, yazarının konu hakkındaki kişisel görüşünü yansıtmaktadır. Makaledeki bilgi ve açıklamalardan dolayı EY ve/veya Kuzey YMM ve Bağımsız Denetim A.Ş.’ye sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.