Skip to Content

Karşılaştırmalı üstünlük teorisi ile ihracatımızı arttırabilir miyiz?

Sercan Bahadır

“Korumacılık” dünya ticaretinde son dönemde en çok konuşulan konu. Yerli ekonomileri koruma adına ithal edilen ürünlere ek gümrük vergileri veya tarife dışı engeller konuyor. Bu da dünya ticaretini olumsuz yönde etkiliyor. Dünya Ticaret Örgütü’nün açıkladığı verilere göre 2017 ve 2018 yılları için büyüme oranlarının yaklaşık % 3 olduğu görülüyor. Bu büyüme oranları daha önceki yıllara göre bir daralmanın olduğuna işaret ediyor.

Nitekim DTÖ Başkanı Roberto Azevedo’ya göre bu korumacılık gerilimlerinin acilen çözülmesi ve küresel ticarete odaklanılması gerektiği belirtiyor ve bu sebepler önümüzdeki dönemlerde de sürdüğü takdirde 2019 ve 2020 yıllarında da düşük büyüme hızının görülmeye devam edeceği belirtiliyor.

İşte bu noktada dünya ticaretinin klasik terimleri de gündeme tekrar geliyor. Nitekim Türkiye İhracatçılar Meclisi(TİM) 2019 yılı raporunu açıkladı ve ekonomik gelişmelerdeki paradoksun aşılması için “Karşılaştırmalı Mutlak üstünlükler” teorisini gündeme getirdi.

Teori ne diyor?

“Karşılaştırmalı üstünlükler teorisi” İngiliz iktisatçı David Ricardo (1772-1823) tarafından ülkelerin neden birbirleri ile dış ticaret yaptıklarını açıklamak üzere geliştirilmiştir. Aslında bu teorinin fikir babası Adam Simit tarafından geliştirilen “Mutlak üstünlükler” teorisidir. Buna göre, her ülke diğerlerinden daha düşük maliyet ile ürettiği (mutlak üretim avantajı) malları üretmeli ve bu malları ihraç etmelidir. Pahalıya ürettiği malları ise ithal etmelidir. Böylece kıt olan dünya kaynaklarının da en optimal şekilde kullanılmış olacağı düşünülmektedir. Tabii bu teorinin olmaz ise olmazı uzmanlaşma ve iş bölümüdür. Örneğin Türkiye tekstil ve İngiltere motor üretiminde mutlak üretim avantajına sahip ise Türkiye tekstil üretim ihraç etmeli ve motoru üretmek yerine İngiltere’den ithal etmelidir.

David Ricardo ise “Mutlak üstünlükler” teorisine itiraz eder ve ülkelerin mutlak üstünlükleri değil karşılaştırmalı maliyetlerin dış ticarette önemli olduğunu söyler. Çünkü bir ülke tüm malları diğer ülkelere göre daha ucuza üretebilir. Adam Simith’e göre bu ülkenin her iki için de uzmanlaşması beklenir. Ancak Ricardo modeline göre, Bir ülke karşılaştırmalı üstün olduğu alanda uzmanlaşır ise daha karlı bir dış ticaret yapabilir. Çünkü ülkenin bazı üstünlükleri diğerlerinden daha fazla olabilir. Örneğin İngiltere hem tekstil hem de motor üretiminde Türkiye’den daha düşük maliyet ile üretsin. Ancak motor üretiminde üstünlük katsayısı 5 ve tekstilde bu katsayı 2 olsun. Bu durumda, İngiltere’nin karşılaştırmalı üstünlüğü daha fazla olan motor üretiminde uzmanlaşması ve tekstili Türkiye’den alması daha avantajlı olur. 

Tekstil-giyim ve lojistik öne çıkıyor

Son dönemde sürekli ek gümrük vergileri, ticaret savaşları, tarife dışı engelleri konuştukça klasik iktisadın kavramlarını bir hatırlamakla muhakkak iyi hissetmişsinizdir. Bu söylemleri nerede ise duymaz ve konuşamaz olduk. Dünya ticareti giderek karmaşık bir hal alıyor, teknoloji hızla gelişiyor, dijitalleşme ve veri işleme teknikleri baş döndürücü şekilde gelişiyor ama dış ticaretin temel mantığı değişmiyor. Ülkelerin daha avantajlı bir dış ticaret yapmasının altında üretim maliyetlerini azaltmak yatıyor. Diğer ülkelere göre, karşılaştırmalı olarak üstün olduğunuz alanlarda uzmanlaşmanız ve bu alanda ihracat yaparak sermaye birikiminizi en etkin kullanmanız gerekiyor.

Mevcut kaynaklarımızı en etkin şekilde kullanmaya ve ihracatı artırmaya yönelik olarak TİM’in yayınladığı 2019 ihracat raporu bir referans olarak karşımıza çıkıyor. Bu raporda işaret edilen Dünya Bankası tarafından yayınlanan ülkelerin göreceli üstünlükleri(RCA) çalışması. Bu çalışmada Türkiye için 2000, 2010 ve 2017 yılları için belli başlı ürün gruplarının RCA değerleri verilmiş.

Türkiye açısından baktığımızda 2017 yılı için öne çıkan sektörler “tekstil ve giyim”, “Mineraller”, “Taşımacılık”, “maden” ve “sebze” geliyor. “Tekstil ve giyim” sektörü bu çalışmaya göre karşılaştırmalı üstünlük katsayımızın en fazla olduğu sektör. Her ne kadar 2000 yılına göre bu katsayı azalmış olsa da bu üstünlüğümüz halen devam ediyor. Diğer dikkat çeken alan ise, taşımacılık sektöründeki karşılaştırmalı üstünlük katsayımızdaki olumlu gelişme. 2000 yılı ölçümlerinde 1’in altında olan katsayımız günümüzde yaklaşık 2 olduğu görülüyor.

Raporda dikkat çeken diğer durumda tarım ürünlerindeki karşılaştırmalı üstünlüğümüzün giderek azalıyor olması. Sebze için 2000 yıllarda 2,8 olan katsayının 1,4’e kadar geriliyor. Aynı şekilde deri ve deri mamulü ürünlerde de benzer bir olumsuz tablo karşımıza çıkıyor.

Ne yapılmalı

İhracatımızı arttırmak ve mevcut kaynaklarımızı en etkili kullanmak için TİM’İn 2019 ihracat raporu önemli. Bu raporda çok detaylı sektörel araştırması ve karşılaştırması yapılmış. Öncelikle bu çalışma için TİM’e teşekkür etmek gerekiyor. Çalışmada en öne çıkan konunun katma değerli ürün üretimine yönelik yaklaşım olduğu görülüyor. Raporda yüksek katma değerli ürün üretmenin önemine yer veriliyor. Bu durumun Dünya Bankası raporuna da yansıyor ve son 10 yılda yüksek katma değerli ürünlerin üretimine (tüketici ürünleri) eğilimin arttığını gösteriyor. Ama bu ürün grubu için her ne kadar eğilim artsa da karşılaştırmalı üstünlük katsayımızın giderek azalıyor. Bu da bize yeni bir ürün ile veya mevcut ürünü geliştirme ile daha büyük bir sıçrayış yaptıracağını gösteriyor. Bu nedenle, “inovasyon” üzerinde çalışmaya devam etmek gerekiyor.  

İnovasyon uzun süredir tartışılıyor ve hemen bir sonuç alınacak konu gibi durmuyor. Bu çalışmalar devam ederken giderek karşılaştırmalı üstünlüğümüz arttığı lojistik sektörü de ihracat geliri için bir avantaj gibi duruyor. Hizmet ihracı olarak da tanımlanan taşımacılık sektörü aslında doğal bir karşılaştırmalı üstünlük alanımızdır. Coğrafi konum avantajımızı lojistik hizmeti ile öne çıkararak hizmet ihracat gelirimizi de arttırabiliriz. Bunu yaparken İpek yolu demir yolu hattı, orta doğuya açılan en yakın Pazar olma avantajımız sadece bizim ürünler için değil diğer ülkelerin başka pazarlara ulaşma için bir duraklama veya konsalidasyon üssü olma fırsatı veriyor. Bu gibi coğrafi konum avantajımızı ekonomi kazandırarak daha çok ihracat geliri elde etmenin yollarını aramamız gerekiyor.

Son olarak dış ticaret yapımızın en temel sorunu ithal bağımlılığı olduğunu hepimiz biliyoruz. Üretim, işsizlik, ihracat gibi makro ekonomik göstergeler ile ithalat arasında güçlü bir ilişki bulunuyor. Nitekim son dönemde ithalatın azalışı ile üretim azalışı ve işsizlik oranı artışında bir bağın olduğunu gösteriyor Bunun ana nedeni ithalata konu ürünlerimizin %76’sını (2018 yılı için) ara malı-girdi oluşturmakta. Dış ticarette rekabet gücümüzü ve karşılaştırmalı üstünlük katsayımızı etkileyen en önemli konu ithalat maliyetleri ve ithalat maliyetlerini arttıran unsurlar olduğuna odaklanılmalı. Bu nedenle, ithalat işlemlerimizdeki maliyet kalemleri, kurdaki değişim, geleneksel gümrükleme süreçleri zaman zaman üretimdeki maliyet yarışımızın önüne geçtiğini söylemek yanlış olmuyor. Son dönemde geleneksel gümrükleme modelini olumlu yönde değiştirici ve ithalat maliyetlerini azaltıcı çalışmaların ihracat tarafını da olumlu etkileyeceğini unutmamak gerekiyor.

 

Bu makalede yer alan açıklamalar, yazarının konu hakkındaki kişisel görüşünü yansıtmaktadır. Makaledeki bilgi ve açıklamalardan dolayı EY ve/veya Kuzey YMM ve Bağımsız Denetim A.Ş.’ye sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.