Skip to Content

Küresel ticarette menşe kümülasyonunun önemi artıyor

Sercan Bahadır

Her ne kadar aşılama giderek yaygınlaşsa da salgın öncesine dönüş biraz zaman alacak gibi duruyor. Salgının devam edeceği beklentisi de küresel ticareti olumsuz etkiliyor. Bu durum hem talep düşüşü hem de tedarik sorunu olarak karşımıza çıkıyor. Hammadde fiyatlarında artış, ihracat pazarlarında sipariş iptalleri, otomotiv sektöründe üretimlere ara verilmesine yol açabilen çip tedariki probleminin yaşanması, konteyner ve navlun fiyatlarında yükseliş, tedarik zincirini olumsuz etkileyen Süveyş Kanalı’ndaki gemi kazası ve ülkelerin dış ticarette korumacılık eğilimini sürdürmeleri bu süreçteki ciddi problem olarak öne çıkıyor.

Bölgesel iş birliklerinin arttığı bir dönem yaşanıyor

Bu sürecin bir yandan da hem bölgesel hem de yerel iş birliklerinin artmasına vesile olduğunu görüyoruz. Bunun en son örneği 15 Kasım 2020 tarihinde 15 Asya Pasifik ülkeleri tarafından imzalanan ekonomik iş birliği (RCEP) anlaşması. Bu anlaşmanın 2022 yılında yürürlüğe girmesi bekleniyor. Yürürlüğe girdikten sonra, RCEP en büyük ticaret hacmine sahip serbest ticaret anlaşması (FTA) olacak. 15 üye ülke dünya nüfusunun ve GSYİH’nin yaklaşık %30'unu oluşturuyor. Ayrıca en hızlı büyüyen ekonomilerinden bazıları bu anlaşmaya üye ve gümrük tarifelerinin %85 ila %90'ının tek seferde kaldırılması bekleniyor. Ayrıca, bir tercihli ticaret sistemi oluşturularak yeni bir menşe kuralı hedefleniyor. Buradaki stratejinin de küresel salgın sonrası ekonomiyi canlandırmak hedefiyle oluşturulması bekleniyor.

Buna benzer ticaret anlaşmaları ve ekonomik iş birliklerine AB’nin Japonya ve Vietnam ile ABD’nin Kanada, Meksika ve Peru gibi kendi yakın ülkeler ile olan serbest ticaret anlaşmaları örnek olarak gösterilebilir.

BK anlaşması ancak AB girdileri ile anlamlı hale geliyor

Birleşik Krallık (BK) en önemli ticaret partneri olan Avrupa Birliği (AB)’den politik ve siyasi olarak ayrılmış olsa da ticari anlamda ilişkilerini bir serbest ticaret anlaşması ile devam ettiriyor. BK hatta kendi ticari ilişkilerini AB’den bağımsız olarak yeniden oluşturuyor. Bizim açımızdan da oldukça önemli bir ticaret anlaşması da imzalandı ve dış ticaret açımızdan da oldukça önemli olan bu anlaşmanın Nisan ayında yürürlüğe girmesi bekleniyor. Ancak, menşe kurallarının sadece ikili kümülasyon şeklinde revize edilmesiyle BK’ya yapılacak ihracatlarda tercihli ticaretten yararlanma imkanımız azalıyor. Örneğin; otomobiller (elektrikli araçlar hariç) için menşe kazanım kuralı olarak, menşeli olmayan girdi oranının fabrika çıkış fiyatının %45’ini aşmaması gerekiyor. Bu oran sadece ülkemizdeki girdilerle tutmuyor. Bunu aşmak için AB girdilerinin de menşe kazanımında dikkate alınması yönünde bir mutabakata varıldı ve şimdilik BK ile olan bu konu çözülmüş gibi duruyor. Anlaşma yürürlüğe girince bu konuda daha net düzenlemeler göreceğiz.

Bu noktada ekonomik iş birliği ve serbest ticaret anlaşması ile ticaretin arttırılmasında menşe kazanım kuralları önem kazanıyor. Bir ticaret anlaşmasında hangi koşullarda tercihli ticaret anlaşmasından yararlanılacağının ciddi müzakere edilmesi gerekiyor. Özellikle bizim gibi üretimi ile ihracatı ithalata bağlı olan ve ithalatında yaklaşık %85 hammadde/yarı mamul madde olan bir ülke için “Türk” menşe kazanması çok kolay olmuyor. Bir ticaret anlaşması imzaladığınızda tercihli ticaret anlaşmasından yararlanmak için başka ülke girdilerine ihtiyaç duyuluyor. Nitekim BK ile yapılan anlaşmada, ithalatımızın neredeyse yarısını gerçekleştirdiğimiz AB girdilerini menşe kazanımında dikkate aldığımızda birçok üründe menşe kazanım sorunu çözülüyor.

Ne yapılmalı?

Yeni dönemde küresel ticarete bölgesel ekonomik iş birlikleri ve serbest ticaret anlaşmalarının yön vereceği açıkça görülüyor. Bu noktada en önemli gündem maddemiz en büyük ticaret ortağımız olan AB ile olan ticaretimizin nasıl şekilleneceği konusu. Özellikle gümrük birliğimiz iki taraf ile olan dış ticaret hacmini ciddi anlamda arttırmış ve arttırmaya da devam edecek gibi duruyor. İthalat ve ihracatımızın neredeyse yarısını AB ile yapıyoruz ve bunun en önemli nedeni gümrük birliğinden kaynaklı tercihli bir ticaret yapmamız.

Ancak, 1996 yılından bu yana iki taraf arasında ve dünya ticaretinde ciddi değişiklikler oldu ve olmaya devam ediyor. O dönem doğru olan bazı konular şu an için tartışılır hale geldi. Bu konuda en önemli başlık serbest ticaret anlaşması. Gümrük birliği nedeniyle AB’den bağımsız bir serbest ticaret anlaşması maalesef imzalanamıyor. BK sürecinde buna çok yakından tanık olduk. Ayrıca AB serbest ticaret anlaşmalarını yürütürken de biz taraf olamıyoruz. Bu nedenle gümrük birliği güncellenmesi konusunu bu süreçte yerine getirmek büyük önem arz ediyor. Küresel ticarette bölgesel iş birlikleri ve menşe stratejileri tartışılırken, bizim AB dışında veya önce onun iş birliği yaptığı ülkeler ile serbest ticaret anlaşmasını görüşüyor olmamız ciddi bir dezavantaj olarak karşımıza çıkıyor. Bu noktada küresel ticaretteki gelişmeleri de dikkate alarak gümrük birliğini yeni nesil bir serbest ticaret anlaşmasına veya yeni bir ekonomik ortaklığı dönüştürmeyi gündeme getirmek gerekiyor.

 

Bu makalede yer alan açıklamalar, yazarının konu hakkındaki kişisel görüşünü yansıtmaktadır. Makaledeki bilgi ve açıklamalardan dolayı EY ve/veya Kuzey YMM ve Bağımsız Denetim A.Ş.’ye sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.