Skip to Content

Avrupa Yeşil Mutabakatı ihracatımızı olumsuz etkileyebilir

Sercan Bahadır

Pandemi döneminde ana gündem maddelerinin başında çevre konularının da yer aldığını daha önce belirtmiştik. Aslında çevre duyarlılığı konularına ilişkin süreç pandemi öncesi Kyoto Sözleşmesi ile başlayıp en son Paris Anlaşması ile devam ediyor. Buna bağlı olarak 2019 yılında en büyük ticaret ortağımız olan Avrupa Birliği (AB) tarafından Yeşil Avrupa Mutabakatı (Europe Green Deal) yayınlandı ve aslında yeni bir dönem de başlamış oldu. Yeni dönemde Avrupa Birliği’nin (AB) 2050 yılına kadar iklime nötr olması hedefini bağlayıcı bir şekilde AB müktesebatına dahil eden bir yaklaşım olacağı görülüyor.

En önemli ticaret ortağımızın bu yöndeki gelişme hali iş dünyamızı ve ihracatçılarımızı yakından ilgilendiriyor. Çünkü AB tarafında Paris Anlaşması’na istinaden oluşturulacak yeni kurallar tartışılıyor. Bunların arasında AB’ye ithal edilecek ürünlere bir karbon vergisi alımı da yer alıyor. İşte bu nokta dış ticaret açısından önem arz ediyor ve bu konu hem Otomotiv Sanayiciler Derneği (OSD) hem de Türk Sanayicileri İş Adamları Derneği (TUSİAD) gibi sivil toplum kuruluşlarında ana gündem maddesi oluyor. En son bu konuya ilişkin TUSİAD Görev Gücü’nün 1 Eylül tarihli Avrupa Yeşil Mutabakat-Sınırda Karbon Düzenlenmesi yayınladığını görüyoruz.

Paris İklim Anlaşması ve Avrupa Yeşil Mutabakatı nedir?

Paris İklim Anlaşması, 12 Aralık 2015 tarihinde Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 21. Taraflar Konferansı’nda kabul edildi. 2015'in Aralık ayında Paris'te kabul edilen yeni iklim anlaşması ile küresel sıcaklıklardaki artışı 1,5 °C'nin altında tutmanın önemi üzerinde anlaşılmış, her bir ülkenin bu hedefe ulaşmak için sunduğu katkılar kayıt altına alınmıştı.

Paris Anlaşması’nın yürürlüğe girmesi için küresel sera gazı emisyonlarının en az %55’inden sorumlu 55 veya daha fazla ülkenin aynı zamanda anlaşmaya taraf olması ve bu ülkelerin hükümetlerinin metni onaylaması gerekiyordu. 22 Nisan'da New York'ta düzenlenen imza töreni ile süreç başladı ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 175 ülke anlaşmayı imzaladı. Anlaşmanın yürürlüğe girmesi için ülkelerin anlaşmaya taraf olması şart. Bunun için de hükümetlerinin onayını alması gerekiyor.

Buna bağlı olarak, AB Komisyonu 11.12.2019 tarihinde AB’nin yeni büyüme stratejisi olarak “European Green Deal (Avrupa Yeşil Anlaşması)” bildirisini açıkladı. Bu bildiri ile AB; sera gazı emisyonlarını 2030 yılına kadar 1990 seviyesine %50-55 azaltma ve 2050 yılına kadar “Karbon Nötr” hedefi veriyor. Planda 2050’ye kadar üye ülkelerin karbon nötr olması ve döngüsel ekonomiye geçiş, finansmanı ve AB’den karbon kaçağını önlemek için yol haritası ortaya koyuluyor.

Ülkemiz, New York’ta düzenlenen Yüksek Düzeyli İmza Töreni’nde Paris İklim Anlaşması’nı 175 ülke ile beraber imzaladı ancak şu ana kadar mecliste onaylanıp yürürlüğe alınmadı. Ancak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından Paris Anlaşması kapsamında çalışmalar yapılıyor ve ülke strateji planları hazırlanıyor. Bu kapsamda sera gazı emisyonlarının 2030 yılında referans senaryoya göre artıştan %21 oranına kadar azaltılması planlanıyor.

AB neyi hedefliyor?

AB, sera gazı yüksek olası sektörleri belirleyerek bu sektörlerdeki sera gazı azalımı için birtakım iyileştirme ve yatırım yapılmasını planlıyor. Bu sektörleri enerji, bina ve inşaat, endüstri ve ulaşım olarak belirlemiş durumda. Özellikle enerji sektörünün karbon azalımı oldukça önemli. Çünkü enerjinin üretilmesi ve kullanılması AB’nin emisyonlarının içinde enerji sektörünün %75 olduğu ölçülüyor. Temiz, ucuz ve daha sağlıklı ulaşım formlarına geçilmesi de oldukça konuşulan sektörler arasında yer alıyor. Ulaşım AB emisyonlarının %25’ini oluşturuyor.

Bu planları hayata geçirmek için Avrupa Yeşil Mutabakatı içerisinde tartışılan bir konu da dış ticaret açısından gerçekleştiriliyor. 3 başlıkta dış ticarete ilişkin konuya yer veriliyor:

1. Paris Anlaşması’nı onaylamayan ülkelerle yeni Serbest Ticaret Anlaşması imzalanmaması

2. Karbon Sınır Düzenleme Mekanizması’nın şartlarını sağlamayan ürünler için bir ithalat vergisinin oluşması

3. Ürünler için yeni standartlar ve eko-etiketleme

Yukarıda öngörülen çalışmalar, AB ile ticaret yapan şirketleri doğrudan etkiliyor. Özellikle AB pazarına ürün satan ülke ve şirketler açısından bir karbon vergisinin hayata geçirilmesi ihracatçıları yakından ilgilendiriyor.

AB’nin bu yaklaşımı bizi nasıl etkileyecek?

AB, en önemli ticaret ortağımız. İthalat ve ihracatımızın yaklaşık yarısını AB ile gerçekleştiriyoruz. En çok ithalat ve ihracat yaptığımız ülkeler yine AB ülkeleri. Bu nedenle AB ülkelerinde yaşanan olumlu veya olumsuz her konu doğrudan bizi ilgilendiriyor. Nitekim, salgın nedeniyle başta AB ülkeleri olmak üzere, önemli ihraç ülkelerimizde yaşanan pazar ve talep daralmaları Nisan ayı ihracatımızda görülen düşüşün de ana nedeni oldu. Şu an için de ihracatta bir toparlanma varsa yine AB pazarındaki gelişmeler olduğunu söyleyebiliriz.

Özelikle ihracatta yaklaşık %55 paya sahip AB tarafından çevre ve iklim odaklı bir gelişme bizi yakından ilgilendiriyor. Öncelikle gümrük birliği bu yaklaşım karşısında belirsizliğini koruyor. Tam üye olmadığımız için yol haritasının bir parçası olamıyoruz ama bu yöndeki her gelişmenin dolaylı bir şekilde tam üyelik için bir şart olarak önümüze geleceğini söylemek yanlış olmuyor. Gümrük birliği güncellenmesi görüşmeleri için bu anlaşmanın onaylanma şartı aranıp aranmayacağı da belirsizliğini koruyor.

Diğer konu ise AB tarafından planlanan “Sınırda Karbon Düzenlemesi (Carbon Border Tax)”. AB Komisyon tarafından belirlenecek sektörler için eşyanın karbon içeriği dikkate alınarak “Sınırda Karbon Düzenlemesi” mekanizmasının teklif edileceği ve düzenlemenin öncelikli olarak çelik, alüminyum ve çimento gibi sektörlere 2021 itibarıyla uygulanmaya başlanacağı ifade ediliyor. Uygulamanın nasıl olacağını önümüzdeki süreçte göreceğiz ama asıl Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kurallarına nasıl uyum sağlanacağı merak konusu. Örneğin, şartları yerine getiremeyen şirketler ya da eşyalar mı yoksa ülke mi esas alınacak gibi konular belirsizliğini koruyor. Daha da önemlisi ihracatta çok önemli pazarımızda bize yönelik bir ithalat vergisinin ciddi anlamda ihracatta rekabetimizi olumsuz etkileyeceği aşikâr.

Son olarak, AB bu çalışmalar sonucunda ürünlere yönelik yeni standart ve etiketleme yöntemine geçmek istiyor. Bu durum yine ihracat ürünlerimizi yakından ilgilendiriyor. Örneğin; motorlu kara taşıtları emisyon limitlerinin düşürülme önerisi ya da ürünlerde geri dönüştürülmüş malzeme kullanımı hedefi zorunluluğu gibi. Özellikle otomotiv, beyaz eşya gibi sektörlerde bu standartları yakalamak için ilave yatırım yapmak gerekecek. Aksi durumda bu ürünlerin AB pazarına girmesi mümkün olmayacak.

Ne yapmalı?

İlk olarak Paris Anlaşması konusunu AB’deki bu gelişmelere paralel önceliklerimizin arasına almamız gerekiyor. AB bu anlaşmayı hayata geçirdiğinde en önemli ticaret ortağımız ile dış ticaretimizin olumsuz etkilenmemesi adına gerekli aksiyonları almış olmamız gerekiyor. Aksi durumda ciddi anlamda ihracatımız etkilenecek gibi duruyor.

Konu çevre olunca karşısında durmak çok doğru değil. Bu nedenle bu anlaşmanın yürürlüğe girmesi için çalışma yapmak gerekiyor. Sektörel bazda mevcut durumun ortaya çıkartılıp bir maliyet analizinin yapılması gerekiyor. Şayet bunu başaramazsak, ihracatımızın nasıl olumsuz etkileneceğini de etki analizleri ile ölçmek ve buna hazırlıklı olmak gerekiyor.

 

Bu makalede yer alan açıklamalar, yazarının konu hakkındaki kişisel görüşünü yansıtmaktadır. Makaledeki bilgi ve açıklamalardan dolayı EY ve/veya Kuzey YMM ve Bağımsız Denetim A.Ş.’ye sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.