Örtülü sermaye düzenlemeleri ve sermaye artışı

M. Fatih Köprü | 04/12/2011 | (Tüm Yazılar)

Kurumlar Vergisi Kanunu’nda birçok vergi güvenlik müessesesi yer alıyor. Genel olarak bakıldığında, yasada ortak ve ilişkili kişiler ile gerçekleştirilen işlemler için çeşitli sınırlamalar olduğunu görüyoruz. Örneğin ilişkili kişilerle veya üçüncü kişilerle yapılan işlemlerde uygulanan fiyat ve bedellerin aynı olması gerekiyor. Burada farklı fiyatlar uygulayarak ödenecek verginin azaltılması kabul edilmiyor. Bundan başka örtülü sermayeye ilişkin sınırlamalar da var. Kanun ortaklardan yapılacak borçlanmaları yasaklamıyor ama belirlenen oranları aşan borçlanmalara ilişkin finansman giderlerinin indirimini kabul etmeyerek, bu borçlanmaların makul düzeylerde kalmasını sağlamaya çalışıyor.

Örtülü sermaye nedir?

 

Yasada, kurumların ortaklarından veya ortaklarla ilişkili olan kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak temin ederek işletmede kullandıkları borcun, hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte kurumun öz sermayesinin 3 katını aşması halinde aşan kısmın örtülü sermaye olarak kabul edileceğine dair düzenleme yer alıyor.

 

Bu hüküm kapsamında işletmede kullanılan borçların örtülü sermaye sayılabilmesi için;

 

- Doğrudan veya dolaylı olarak ortak veya ortakla ilişkili kişiden temin edilmesi,

- İşletmede kullanılması,

- Bu şekilde kullanılan borcun hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte kurumun öz sermayesinin 3 katını aşması,
 

gerekiyor.

 

Öz sermaye nasıl hesaplanıyor

 

Yukarıdaki düzenlemede geçen “öz sermaye” kavramı, kurumun hesap dönemi başındaki öz sermayesini ifade ediyor. Vergi Usul Kanunu’nda öz sermayenin tanımı yapılmış. Buna göre aktif (mevcutlar ile alacaklar) toplamı ile borçlar arasındaki fark öz sermaye kabul ediliyor.

 

Dolayısıyla, ortak veya ortakla ilişkili kişilerden alınan borcun hesap dönemi başındaki öz sermayenin 3 katı ile karşılaştırılması ve bu oranı aşan borç tutarlarının, oranı aştıkları sürece ilgili hesap dönemi için örtülü sermaye olarak dikkate alınması gerekiyor.

 

Öz sermaye tutarının sıfır veya negatif olması durumunda, ortak veya ortakla ilişkili kişilerden yapılan borçlanmaların tamamı örtülü sermaye olarak kabul ediliyor. Örtülü sermaye düzenlemeleri bu durumda olan kurumlar açısından daha da önem arzediyor.

 

İlişkili kişi tanımı çok geniş

 

Bu düzenlemede ortaklıkla ilgili oransal bir sınırlama yok. Yani bir kurumdaki ortaklık payı ister yüzde 0,1 olsun isterse yüzde 99 olsun, bu ortaktan alınan borçların örtülü sermaye mevzuatı kapsamında değerlendirilmesi gerekiyor.

 

Bu kuralın tek bir istisnası var. O da İMKB’de işlem gören hisselerin elde bulundurulması halinde, bu hisselerin ait olduğu kurumlardan yapılan borçlanmalarda örtülü sermayenin oluşabilmesi için ortaklık payının en az yüzde 10 olma zorunluluğu. Bu oranın altındaki ortaklıklar örtülü sermaye uygulaması kapsamına girmiyor.

 

Sadece ortaklardan değil, ortakla ilişkili kişilerden yapılan borçlanmalar da örtülü sermaye olarak değerlendirilebiliyor. İlişkili kişi; ortağın en az yüzde 10 oranında ortağı olduğu bir kurumu yada ortağın veya ortakla ilişkili bu kurumun sermayesinin en az yüzde 10’unu elinde bulunduran bir gerçek kişi veya kurumu ifade ediyor. Bu ilişkinin doğrudan veya dolaylı olması sonucu değiştirmiyor. Yüzde10’luk oran, ortaklığın yanında oy veya kâr payı hakkına sahip olunmasını da içeriyor.

 

Bankalardan yapılan borçlanmalar

 

Borç alınan ortak veya ortakla ilişkili kişinin banka olmasının, borç alan kurum açısından bir avantajı var. Öz sermayenin 3 katı ile yapılan karşılaştırmada, ana faaliyet konusuna uygun olarak faaliyette bulunan banka veya benzeri kredi kurumlarından yapılan borçlanmalar yüzde 50 oranında dikkate alınıyor. Örneğin öz sermayesi 100 TL olan bir şirket bir grup şirketinden 300 TL’ye borç kullandığında bu borcun tamamı örtülü sermaye sayılmazken, aynı şirket grup bankasından 600 TL’ye kadar kredi kullanabilir. Ancak sadece ilişkili şirketlere finansman temin eden kredi şirketlerinden yapılan borçlanmalarda % 50 oranı dikkate alınamıyor, bu borçlanmalarda bire üç kuralı geçerli.

 

Bankanın kendi kullandığı krediler kapsam dışı

 

Örtülü sermaye kapsamına girmeyen borçlanmalar da var. Örneğin bankaların kendi faaliyet konuları çerçevesinde, ulusal ve uluslararası piyasalardan yaptıkları borçlanmalar herhangi bir şarta bağlı olmaksızın örtülü sermaye kapsamında değerlendirilmiyor.

 

Benzer bir uygulama finansal kiralama, finansman ve faktoring şirketleri için de geçerli. Ancak bu kurumların, tutarı ne olursa olsun sadece, faaliyetleriyle ilgili olarak ortak veya ortakla ilişkili kişi sayılan bankalardan yaptıkları borçlanmalar örtülü sermaye olarak değerlendirilmiyor. Banka dışında, örneğin finansal kiralama şirketi tarafından holding şirketten yapılan borçlanmaların örtülü sermaye hesabında dikkate alınması gerekiyor.

 

Bunlar dışında gayrinakdi teminatlar karşılığında üçüncü kişilerden yapılan borçlanmalar da tutarı ne olursa olsun örtülü sermaye olarak değerlendirilmiyor. Ama nakdi teminat karşılığında sağlanan krediler borç/öz sermaye oranının hesabında işletmeye verilen borç olarak dikkate alınıyor. Aynı şekilde kredibilitesi yüksek olan grup şirketinin, finans kuruluşlarından temin edip ihtiyacı olan diğer grup şirketlerine aynı şartlarla (faiz oranı ve vade gibi) kısmen veya tamamen aktardığı krediler de örtülü sermaye tutarının tespitinde borç olarak dikkate alınmıyorlar.

 

Finansman giderleri indirilemiyor

 

Ortak veya ortakla ilişkili kişilerden yapılan borçlanmalar öz sermaye tutarının 3 katını aştı. Ne olacak? Aşan kısım, örtülü sermaye kabul ediliyor. Kurumlar Vergisi Kanunu uyarınca, örtülü sermaye kabul edilen kısım üzerinden ödenen veya hesaplanan faiz, kur farkı ve benzeri finansman giderleri kazançtan indirilemiyor.

 

Örneğin yine 100 TL öz sermayesi olan bir kurum, ortağından yüzde 10 faizle kullandığı 500 TL’lik borç üzerinden hesapladığı 1 yıllık 50 TL tutarındaki faiz giderinin bir kısmını matraha ilave etmek zorunda kalacaktır. Öz sermayenin 3 katını aşan kısım 200 TL olduğu için matraha ilave edilecek olan finansman gideri (200 * % 10 =) 20 TL olarak hesaplanıyor. Bu örnekte borç alınan kurum grup bankası olsaydı 50 TL’lik faizin tamamı gider kaydedilebilecekti.

 

Aynı zamanda kar payı

 

Örtülü sermaye olarak kabul edilen borçlar üzerinden ödenen veya hesaplanan faiz ve benzeri tutarlar, gerek borç alan gerekse borç veren açısından, örtülü sermaye şartlarının gerçekleştiği hesap döneminin son günü itibarıyla dağıtılmış kar payı veya dar mükellefler için ana merkeze aktarılan tutar sayılıyor. Ancak kur farkları bu kapsamda değerlendirilmiyor.

 

Tam mükellef kurumlar tarafından dağıtılan kar payları veya dar mükellefler tarafından ana merkeze aktarılan tutarlar prensip olarak yüzde 15 oranında stopaja tabi. Ama kar payını alan kurum tam mükellef yada Türkiye’de bir işyeri veya daimi temsilci aracılığıyla faaliyet gösteren bir dar mükellef kurum ise bu stopaj yapılmıyor. Bu açıklamalar örtülü sermaye mevzuatı kapsamında kar payı olarak kabul edilen tutarlar için de geçerli.

 

Sermaye artışı yapılabilir

 

Gerek örtülü sermaye kabul edilen borçlanmalar dolayısıyla ödenen veya hesaplanan faiz ve kur farkı gibi giderlerin kazançtan indirilememesi, gerekse de kur farkı hariç faiz vb. ödemelerin kar payı olarak kabul edilmesi dolayısıyla örtülü sermaye uygulaması, hem borç alan hem de borç veren açısından çok önemli sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Bu uygulamanın kapsamı dışında kalmanın ilk yolu ortaktan borç almamak veya alınan borç tutarının yukarıda belirtilen sınırlar dahilinde kalmasıdır. Diğer bir yöntem de örtülü sermaye hesabında kullanılan öz sermaye tutarının artırılmasıdır. Bu sayede artırılan tutarın 3 katına kadar (bankadan alınlar için 6 katı) gruptan ek borç kullanılabilecektir.

 

Ancak burada önemli bir konu da, sermaye artışının iç kaynaklardan değil, nakdi veya ayni olarak dış kaynaklardan karşılanmasıdır. İç kaynaklar olarak bilançoda yer alan kar veya sermaye yedeklerinin sermayeye ilavesi öz kaynaklarda herhangi bir artış yaratmamaktadır. Bu anlamda şirketlerin yukarıda yer verilen sonuçlarla karşılaşmadan grup firmalarından 2012 yılında borçlanacakları tutarları artırabilmeleri için öz sermayelerini artırmaları gerekiyor.

 

2012 yılına ilişkin yapılacak hesaplamada 2012 yılı dönem başı, bir başka deyişle 31.12.2011 tarihli bilançoda yer alan öz sermaye tutarı dikkate alınacak. Bu nedenle 2012 yılında ortak veya ortakla ilişkili kişilerden yapılacak borçlanma tutarlarına ilişkin projeksiyonlar çerçevesinde, öz sermaye tutarının yetersizliği nedeniyle vergi matrahının belirlenmesinde bir kısım finansman giderlerinin kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate alınmasının önlenmesi amacıyla, uygun düzeyde sermaye artışının yıl sonuna kadar gerçekleştirilmesinde fayda olduğunu hatırlatmak isteriz.