Skip to Content

No: 7

Tarih: 23/03/2020

Konu:

COVID-19 Salgın hastalığının yayılmasının önlenmesine yönelik alınan tedbirlerin mevcut sözleşmelere etkisi


Resmi makamlar tarafından doğrulanmış ilk vakanın, Aralık 2019’de Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkmasının ardından hızla yayılan COVID-19 virüsü ve ona bağlı süreç küresel bir salgına dönüşerek Dünya Sağlık Örgütü’nün (“DSÖ”) küresel pandemi ilan etmesi ile devam etmiştir.[1] DSÖ’nün 19 Mart 2020 tarihli ve 59 sayılı güncel durum raporuna göre, doğrulanan vaka sayısı dünya genelinde 200.000’i, ölüm sayısı ise 8.000’i aşmıştır.[2] 11 Mart 2020 tarihinde ilk vakanın tespit edildiği Türkiye’de de vaka sayısı Sağlık Bakanlığı tarafından takip edilmekte ve günlük olarak bilgilendirmeler yapılmaktadır.[3]

Salgın hastalığın yayılmasını önleme kapsamında zorunlu olarak uçuşların durdurulması, sınır kapılarının kapatılması, dünya genelinde ve Türkiye’de bazı üretim ve hizmet faaliyetlerine ihtiyaten ya da mecburen ara verilmesi (örneğin İçişleri Bakanlığı Genelgeleri ile kahvehaneler, spor merkezleri, berberler vb. faaliyetlerinin geçici süreyle durdurulmasına karar verilmiş olup, bu faaliyetlerle iştigal eden işletmelerin ilgili işyerlerinin faaliyetlerine ara verilmiştir) gibi bir dizi zorunlu önlemin sonucu olarak ticari ilişkilerde meydana gelen aksaklıklar, sözleşme ilişkileri bağlamında mücbir sebep uygulamasını yeniden gündeme getirmiştir.

Buna bağlı olarak, sözleşmelerin tarafları arasında salgınlar ve özellikle COVID-19 nedeniyle edimlerin ifa edilememesinin bir ihlal oluşturup oluşturmayacağı, bu durumun bir mücbir sebep olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinin ele alınması gerekmektedir.

Sözleşmeler bağlamında mücbir sebep nedir, Türk hukukuna göre mücbir sebebin kapsamı nasıl belirlenmelidir?

Hukukun genel ilkelerinden biri olan ve hukukumuzda da kabul edilen sözleşmeye bağlılık “ahde vefa (pacta sunt servanda)” ilkesi gereğince, sözleşme ilişkisi, sözleşmenin imzalanmasının ardından değişen koşullardan etkilenmemelidir, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Bir diğer ifadeyle sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Yargıtay’ın müstakar kararlarında da hüküm altına alındığı şekliyle; sözleşmeye bağlılık ilkesi, hukuki güvenlik, doğruluk, dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturmaktadır, ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. İşte bu istisnai durumlar kapsamında bazen koşullarda yaşanan köklü değişiklikler nedeniyle tarafların sözleşmeden kaynaklanan edimlerini ifa etmeleri bir süre için ya da sürekli olarak imkansızlaşabilmektedir. Bu durumda karşımıza mücbir sebep kavramı çıkmaktadır.

Sözleşmeye uygulanacak hukukun Türk hukuku olması halinde, Türk hukukundaki mücbir sebep tanımının ne olduğu ve uygulamasının nasıl gerçekleşeceği sorusu gündeme gelmektedir. Ulusal mevzuatta mücbir sebebe ilişkin açık bir tanım bulunmadığından, mücbir sebep tanımına ilişkin başvurulacak kaynakları, yargı içtihatları ve öğreti oluşturmaktadır (ilgili sözleşmede mücbir sebep tanımı özel olarak yapıldığı durumlarda öncelikli olarak sözleşme maddesinin irdelenmesi gerekmektedir).

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/1190 E. ve 2018/1259 K. numaralı kararına göre: “Mücbir sebep, sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen genel bir davranış normunun veya borcun ihlaline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2017, s. 582). Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır.”

Bu tanıma göre mücbir sebepten söz edilebilmesi için:

  • Faaliyet ve işletmenin dışında bir olay meydana gelmelidir,
  • Bu olay, kaçınılmaz ve mutlak olarak bir davranış normunun veya borcun ihlaline yol açmalıdır,
  • Öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmamalıdır,
  • Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılmaktadır.

COVID-19 bir mücbir sebep hali oluşturmakta mıdır?

Yukarıda açıklanan sebepler ve özellikle ilgili TBK maddesinin gerekçesinden hareketle, her somut olay kendi içinde ayrıca değerlendirilmek koşuluyla, COVID-19’un bir mücbir sebep hali teşkil ettiği değerlendirilebilecektir.

Mücbir Sebep haline bağlı olarak Sözleşme Taraflarına tanınan haklar nelerdir?

Sözleşmelerde, mücbir sebep hallerine ilişkin özel bir düzenleme yapılmış olabileceği gibi, yukarıda bahsi geçen nitelikleri haiz uyuşmazlıklarda, Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) 136 ila 138. maddelerinde düzenlenen ifa imkansızlığı veya aşırı ifa güçlüğü hükmü uygulanabilecektir. Ancak ilgili kanun maddesi gereğince, ahde vefa ilkesinin hem bir istisnası hem de bir yansıması olarak sözleşmeyi ayakta tutabilmek için öncelikle sözleşmenin yeni şartlara uyarlanıp uyarlanamayacağının değerlendirilmesi, bunun mümkün olmaması halinde sözleşmeden dönülmesi imkanı düzenlenmiş bulunmaktadır. Her ne kadar sözleşmeye bağlılık esas olsa da sözleşme adaletinin sağlanması da hukukun genel ilkeleri kapsamında değerlendirilmelidir. Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında olan denge, sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulduğu durumda (Clausula Rebus Sic Stantibus-Beklenmeyen Hal Şartı) sözleşmenin değişen şartlara uydurulması ilkesi ile denge sağlanmaya çalışılmaktadır[4].

İlgili Kanun maddesi gerekçesinde, sözleşmenin uyarlanması ya da sözleşmeden dönme hakkının kullanılması dört şarta bağlı olarak açıklanmıştır:[5]

  • Sözleşmenin yapıldığı sırada, taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum ortaya çıkmış olmalıdır,
  • Bu durum borçludan kaynaklanmamış olmalıdır,
  • Bu durum, sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olmalıdır,
  • Borçlu, borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşın ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olmalıdır.

Buna göre, öncelikle yeni şartlara yönelik hakimin sözleşmeye müdahalesi ile uyarlama talep edilebilecek (borçlu borcunu henüz ifa etmemiş olacak veya borçlu ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak -ihtirazi kayıtla- ifa etmiş olmalıdır), bunun mümkün olmaması halinde sözleşmeden dönülebilecektir. Kira ve hizmet sözleşmesi gibi sürekli edimli sözleşmelerde ise kural olarak dönme yerine fesih hakkı gündeme gelebilecektir.

Dolayısıyla idari makamların zorunlu tuttuğu veya tarafların ihtiyaten (basiretli tacir sıfatıyla) ya da mecburen aldığı kaçınılmaz tedbirler yahut bunlara bağlı olarak yaşanan ticari aksaklıklar nedeniyle COVID-19 salgınının, sözleşme ilişkilerinde bir mücbir sebep hali teşkil ettiği ve taraflara TBK kapsamında haklar tanıdığı söylenebilecektir. Bu durumda, her sözleşmesel ilişkinin kendi özelinde ayrı değerlendirmeye tabi tutulması, mevcut sözleşmelerin ifa imkansızlığı veya aşırı ifa güçlüğüne bağlı olarak sözleşme adaletini de sağlamaya yönelik olarak çeşitli hukuki uygulama ve uyarlamalar açısından incelenmesi faydalı olacaktır. 
 

[1] BBC News Türkçe, “Dünya Sağlık Örgütü koronavirüsü pandemi ilan etti” haberi, son erişim: 20 Mart 2020, https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-51614548

[2] WHO, “Coronavirus disease (COVID-2019) situation reports”, son erişim: 20 Mart 2020, https://www.who.int/emergencies/diseases/novel-coronavirus-2019/situation-reports/

[3] Dünya gazetesi, “Sağlık Bakanı Koca: Toplam kaybımız maalesef 4 oldu, vaka sayısı 359'a ulaştı”, son erişim: 20 Mart 2020, https://www.dunya.com/gundem/saglik-bakani-koca-toplam-kaybimiz-maalesef-4-oldu-vaka-sayisi-359a-ulasti-haberi-465403

[4] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18.11.1998 tarihli, 815/835 nolu kararı

[5] TBMM, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499), m.137, s.77

 

Saygılarımızla,
Kuzey YMM ve Bağımsız Denetim A.Ş.
Erdal Çalıkoğlu


Yukarıda yer verilen açıklamalarımız, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. EY ve/veya Kuzey YMM ve Bağımsız Denetim A.Ş.’ye, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz.
 Baskıya yolla

Başa Dön

İletişim:

Av. Mehmet Küçükkaya
mehmet.kucukkaya@tr.ey.com
(212) 315 30 00

Av. Ezgi Tahmaz
ezgi.tahmaz@tr.ey.com
(212) 315 30 00