Skip to Content

Örtülü sermaye uygulamasında düzeltme mekanizması

Esra Kartal

Öz

Örtülü sermaye mekanizması 21.06.2006 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 12'nci maddesinde düzenlenmiştir. Söz konusu kanun maddesinde, örtülü sermaye şartlarının gerçekleşmesi halinde örtülü sermaye kullanan kurum nezdinde örtülü sermaye kapsamındaki borçlara ilişkin faiz, kur farkı ve benzeri giderlerin kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınamayacağı hüküm altına alınmıştır.

Diğer taraftan, kanun koyucu mükerrer vergilendirmeyi önleme amacıyla belirli şartların sağlanması halinde borcu kullandıran kurum nezdinde düzeltme işlemleri yapılabileceğini de ortaya koymuştur. Hal böyle iken uygulamada Maliye İdaresinin farklı değerlendirmeleri ortaya çıkmış ve konu ile ilgili olarak yapılan tarhiyatlar sonucunda kesilen vergi cezaları sebebiyle vergi mükellefleri konuyu yargıya intikal ettirmek zorunda kalmışlardır. Çoğu zaman mükellef lehine neticelenen davalar kimi zaman da yargı mercilerinin kendi içinde farklı kararlar vermeleri ile mükellef aleyhine neticelenmiştir.

1. Giriş

Bu makalede "Örtülü sermayeye isabet eden faiz ödemeleri borcu kullanan kurumun zararda olması durumunda borcu kullandıran nezdinde iştirak kazancı istisnası olarak değerlendirilebilir mi?" sorusunun cevabı aranacak, öncelikle 5520 sayılı Kanun'un 12'nci madde hükmü ve gerekçesi kapsamında açıklamalarımıza yer verilecektir. Sonrasında ise Vergi İdaresi ve yargı kararları doğrultusunda konu ele alınacak ve farklı yaklaşımları incelenerek değerlendirilecektir. Tartışmaların çıkış noktası ise kanun hükümlerinin lafzı ile yorumunun farklı sonuçlar ortaya çıkarmasıdır.

2. Yasal mevzuat

a. Örtülü sermaye kapsamı

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 12'nci maddesinde aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir:

"(1) Kurumların, ortaklarından veya ortaklarla ilişkili olan kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak temin ederek işletmede kullandıkları borçların, hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte kurumun öz sermayesinin üç katını aşan kısmı, ilgili hesap dönemi için örtülü sermaye sayılır.

(2) Yukarıda belirtilen karşılaştırma sırasında, sadece ilişkili şirketlere finansman temin eden kredi şirketlerinden yapılan borçlanmalar hariç olmak üzere, ana faaliyet konusuna uygun olarak faaliyette bulunan ve ortak veya ortakla ilişkili kişi sayılan banka veya benzeri kredi kurumlarından yapılan borçlanmalar % 50 oranında dikkate alınır.

(3) Bu maddenin uygulanmasında;

a) Ortakla ilişkili kişi, ortağın doğrudan veya dolaylı olarak en az % 10 oranında ortağı olduğu veya en az bu oranda oy veya kâr payı hakkına sahip olduğu bir kurumu ya da doğrudan veya dolaylı olarak, ortağın veya ortakla ilişkili bu kurumun sermayesinin, oy veya kâr payı hakkına sahip hisselerinin en az % 10'unu elinde bulunduran bir gerçek kişi veya kurumu,

b) Öz sermaye, kurumun Vergi Usul Kanunu uyarınca tespit edilmiş hesap dönemi başındaki öz sermayesini,

ifade eder."

Yukarıda yer verilen kanun hükmüne göre işletmelerin borçlanmalarının örtülü sermaye kapsamında değerlendirilebilmesi için doğrudan veya dolaylı olarak ortaklarından veya ortakları ile ilişkili kişilerden temin edilen borçlarının, hesap dönemi içerisinde herhangi bir tarihte dönem başı öz sermayesinin üç katını aşması gerekmektedir.

Aynı Kanun'un 11'inci maddesinde ise örtülü sermaye üzerinden ödenen veya hesaplanan faiz, kur farkları ve benzeri giderlerin kurum kazancının tespitinde indiriminin kabul edilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.

b. Kanun hükümleri kapsamında örtülü sermayeye ilişkin düzeltme işlemleri

Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 12'nci maddesinin 7'nci fıkrasında örtülü sermaye müessesine ilişkin olarak mükellef kurumlar nezdinde yapılacak düzeltme işlemlerine yer verilmiştir. Söz konusu hüküm aşağıdaki şekildedir:

"Örtülü sermaye üzerinden kur farkı hariç, faiz ve benzeri ödemeler veya hesaplanan tutarlar, Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunlarının uygulanmasında, gerek borç alan gerekse borç veren nezdinde, örtülü sermaye şartlarının gerçekleştiği hesap döneminin son günü itibarıyla dağıtılmış kâr payı veya dar mükellefler için ana merkeze aktarılan tutar sayılır. Daha önce yapılan vergilendirme işlemleri, tam mükellef kurumlar nezdinde yapılacak düzeltmede örtülü sermayeye ilişkin kur farklarını da kapsayacak şekilde, taraf olan mükellefler nezdinde buna göre düzeltilir. Şu kadar ki, bu düzeltmenin yapılması için örtülü sermaye kullanan kurum adına tarh edilen vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması şarttır."

Ayrıca maddenin yedinci fıkrasının gerekçesindeki açıklamalar şu şekildedir:

"Örtülü sermaye üzerinden ödenen veya hesaplanan faizlerin Gelir veya Kurumlar Vergisi Kanunlarının uygulamasında, gerek borç alan gerekse borç veren nezdinde, örtülü sermaye şartlarının gerçekleştiği hesap döneminin son günü itibarıyla dağıtılmış kâr payı veya dar mükellefler için ana merkeze aktarılan tutar sayılacağı hüküm altına alınmıştır. Bu şekilde dağıtılmış kâr payının net kâr payı tutarı olarak kabul edilmesi ve brüte tamamlanması sonucu bulunan tutar üzerinden ortakların hukuki niteliğine göre belirlenen oranlarda vergi kesintisi yapılacaktır. Böylece, bir kurumda örtülü sermaye şartlarını taşıması sebebiyle indirimi reddedilen borçlar için nakden veya hesaben ödenen faizlerin, mükerrer vergilemeyi önlemek amacıyla elde eden yönünden kâr payı olarak yeniden tasnif edilmesi ve buna göre gerekli düzeltmelerin yapılması amaçlanmıştır. Ancak düzeltme işlemi, sadece taraf olan mükellefler nezdinde yapılacak olup bu mükelleflerin ortaklarına ilişkin daha alt kademelerde düzeltme yapılması söz konusu olmayacaktır.

… Yedinci fıkrada yer alan bir diğer düzenleme ile düzeltmenin yapılabilmesi için örtülü sermaye kullanan kurum adına tarh edilen vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması şartı getirilmektedir."

Bu noktada diyebiliriz ki kanun koyucu bir güvenlik müessesesi olarak düzenlemiş olduğu örtülü sermaye mekanizması için bir taraftan da mükerrer vergilendirmeyi önlemeyi amaçlamıştır.

Anılan madde hükmüne ilişkin olarak düzeltme işlemleriyle ilgili açıklamalar 1 seri numaralı Kurumlar Vergisi Genel Tebliği'nde de yer almaktadır. Buna göre adı geçen Tebliğ'in "12.4 Örtülü sermaye üzerinden yapılan ödemeler veya hesaplanan tutarların kâr payı sayılması ve yapılacak düzeltme işlemleri" başlıklı bölümü uyarınca; "Örtülü sermaye üzerinden ödenen faiz ve benzeri ödemeler veya hesaplanan tutarlar, Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunlarının uygulanmasında, gerek borç alan gerekse borç veren nezdinde, örtülü sermaye şartlarının gerçekleştiği hesap döneminin son günü itibarıyla dağıtılmış kâr payı veya dar mükellefler için ana merkeze aktarılan tutar sayılacaktır. Kur farkları bu kapsamda değerlendirilmeyecektir." ifadelerine yer verilmiştir. Devamında ise "12.4.1. Borç verenin tam mükellef kurum olması" ve"12.4.2. Borç verenin dar mükellef kurum, gerçek kişi, vergiye tabi olmayan veya vergiden muaf herhangi bir kişi olması"şeklinde iki kısma ayrılmıştır.

Bu kapsamda şayet borç veren kurum tam mükellef ise,borç kullanan kurum tarafından örtülü sermaye durumunda ilgili hesap dönemi içerisinde kurumlar vergisi matrahının tespitinde ilave olarak dikkate alınmış olan faiz, kur farkı ve benzeri giderler için borç veren kurumun da aynı dönem içerisinde düzeltme yapabilmesi mümkün olabilecektir. Bu durumda borç veren tarafından düzeltme yapılırken, faiz gelirlerinden örtülü sermayeye isabet eden kısımlar kâr payı geliri olarak dikkate alınacak ve şartların varlığı halinde iştirak kazançları istisnası olarak vergiden istisna edilecektir. Ayrıca kur farkı gelirlerinden örtülü sermayeye isabet eden kur farkı gelirleri de vergiye tabi kazancın tespitinde dikkate alınmayacak ve kur farkı gideri mevcut ise de bu gider vergiye tabi kazancın tespitinde dikkate alınmayacaktır.

Borç para verenin dar mükellef kurum, gerçek kişi veya vergiden muaf herhangi bir kişi olması durumunda ise,örtülü sermaye üzerinden ödenen faizler borç veren nezdinde, örtülü sermaye şartlarının gerçekleştiği hesap döneminin son günü itibarıyla dağıtılmış kâr payı olarak kabul edilecektir. Bu şekilde dağıtılmış kâr payı, net kâr payı tutarı olarak dikkate alınacak ve brüte tamamlanarak belirlenen oranlarda vergi kesintisine tabi tutulacaktır. Örtülü sermayeye isabet eden kur farkı giderlerinin kâr payı olarak kabul edilmesi ve dolayısıyla vergi kesintisine tabi tutulması söz konusu değildir.

Kanun hükümleri incelendiğinde; borç alan ve borç veren kurum nezdinde örtülü sermayenin oluştuğu hesap dönemi içerisinde söz konusu borca isabet eden faiz, kur farkı ve diğer giderler ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Buna göre;

  • Elde edilen faiz gelirleri belirli şartların varlığı halinde, Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 5'inci maddesinin 1'inci fıkrasına göre iştirak kazancı istisnası olarak değerlendirilecek,
  • Örtülü sermayeye isabet eden kur farkı gelirleri kurum kazancının tespitinde indirim kalemi olarak dikkate alınacak,
  • Dar mükellef borç veren kurum ve gerçek kişi tarafından elde edilen faizler ise dağıtılmış kâr payı olarak değerlendirilerek kurumlar vergisi tevkifatına tabi tutulacaktır.

Özetle borç veren tam mükellef kurumun elde etmiş olduğu faiz gelirlerinin, borç alan kurum nezdinde örtülü sermayeye isabet eden kısmı, kanunda belirtildiği üzere kâr payı gibi değerlendirilmek suretiyle kârı elde eden kurum açısından iştirak kazancı sayılacak ve Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 5/1-a maddesi kapsamında iştirak kazancı istisnası olarak değerlendirilecektir.

Buraya kadar ele aldığımız kanuni düzenlemeler açık ve net olmakla birlikte, örtülü sermaye kapsamında borç kullanan kurumun ilgili hesap dönemi sonu itibarıyla vergilendirilecek kârının bulunmaması durumunda, borçlanmaya ilişkin faiz tutarlarının borcu kullandıran kurum nezdinde düzeltilerek iştirak kazancı istisnası olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği hususu uygulamada oldukça tartışmalı bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle ilerleyen bölümlerde bu konuya ilişkin görüşleri ele alacağız.

3. Konuya ilişkin İdarenin görüşü

İdarenin görüşleri genel olarak incelendiğinde, mükellefin lehine vermiş olduğu görüşler bulunsa da genel olarak, borç veren kurum nezdindeki düzeltme işlemlerine yaklaşımının "katı" olduğu bilinmektedir. Aşağıda son dönemde İdare tarafından verilen iki özelgeyle ilgili açıklamalara yer vermekteyiz.

Konuyla ilgili olarak Gelir İdaresi Başkanlığına yazılı olarak başvuran mükellef kurum; cari dönem beyannamesinde örtülü sermayeden doğan borca isabet eden vade farklarını kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate almış olduğunu belirtmiş ve geçmiş yıl zararları sebebiyle kurumlar vergisinin tahakkuk etmemesi ve dolayısıyla vergi ödemesinin bulunmaması durumunda borç veren kurum açısından anılan tutarın iştirak kazancı olarak dikkate alınmak suretiyle kurum kazancının tespitinde istisnalar arasında gösterilip gösterilemeyeceği hususunda İdarenin görüşünü talep etmiştir.

İdare tarafından yukarıda bahsedilen talep yazısına istinaden verilen özelgede(1) öncelikle mevzuat hükümleri açıklanmış ve ardından konuya ilişkin görüş aşağıdaki şekilde ifade edilmiştir.

"Bu açıklamalara göre, hesap dönemi kapandıktan sonra örtülü sermaye kapsamındaki finansmanı kullandıran kurum tarafından düzeltme yapabilmesi için, örtülü sermaye kullanan kurum nezdinde yapılan düzeltme neticesinde bir tarhiyatın olması ve bu tarhiyata konu verginin de kesinleşmesi gerekmekte olup düzeltmede dikkate alınacak tutar ise kesinleşen ve ödenen tutar olacaktır.

Dolayısıyla, ... Tic. A.Ş. tarafından yapılan düzeltme neticesinde dönem zararının bulunması ya da indirim ve istisnalar nedeniyle kurumlar vergisi matrahı oluşmaması nedeniyle yapılan bir tarhiyat ile kesinleşen ve ödenen bir vergiden söz edilemeyeceğinden, şirketiniz tarafından da düzeltme yapılarak iştirak kazançları istisnasından faydalanılması söz konusu olmayacaktır."

Burada örtülü sermaye kullanan kurum nezdinde yapılan düzeltme neticesinde bir tarhiyatın olması ve vergilerin kesinleşerek ödenmiş olması hususları örtülü sermayede düzeltmenin şartlarından biri olarak gündeme getirilmiştir.

Yine Gelir İdaresi Başkanlığına yazılı olarak başvuran bir başka mükellef kurum, ilişkili şirket tarafından örtülü sermaye olarak değerlendirilen borca isabet eden faiz tutarının 2011 yılı 1'inci, 2'nci ve 3'üncü dönem geçici vergi beyannamelerinde kurum kazancının tespitinde kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate alındığını belirterek, istisnadan faydalanılıp faydalanılamayacağı hususunda İdarenin görüşünü talep etmiştir.

İdare yukarıda bahsedilen talep yazısına istinaden verdiği özelgede(2) konuya ilişkin görüşünü aşağıdaki şekilde açıklamıştır.

"… Bu hükümlere göre, örtülü sermaye kullanan ilişkili kurumun bu dönemde zararının bulunması ya da indirim ve istisnalar nedeniyle kurumlar vergisi matrahının oluşmaması halinde söz konusu kurum tarafından kâr dağıtımında bulunulamayacağından, şirketiniz tarafından da bahse konu örtülü sermaye tutarına isabet eden faiz gelirleri için iştirak kazancı istisnasından faydalanılması mümkün bulunmamaktadır.

Öte yandan, borç alan kurum tarafından dağıtılmış kâr payı sayılan tutarın bu kurumun mali kârından fazla olması halinde ise Şirketinizce iştirak kazancı istisnasından yararlanılacak tutarın bahse konu kurumun mali kârı ile sınırlı olacağı tabiidir."

İdarenin ilk görüşünde; örtülü sermaye kullanan kurum nezdinde yapılan düzeltme neticesinde tarh edilen, kesinleşmiş ve ödenmiş bir verginin bulunmamasından kaynaklı olarak, borcu kullandıran şirket nezdinde istisna uygulaması reddedilmişken diğer görüşte ise herhangi bir tarhiyat şartına bağlı olmadan, örtülü sermaye kapsamında borç kullanan kurumun, zararının bulunması ya da indirim ve istisnalar nedeniyle kurumlar vergisi matrahının oluşmaması sebebiyle kâr dağıtımı yapamayacağı ve borcu kullandıran şirket nezdinde iştirak kazancı istisnasından faydalanılamayacağı görüşü benimsenmiştir.

4. Yargı kararlarında durum

İdarenin konuya ilişkin yukarıda belirttiğimiz görüşleri temel alınarak vergi ve cezai yaptırımların uygulaması sonucunda, mükellef ile idare arasında çıkan uyuşmazlıklar konunun yargıya intikaline sebep olmuştur. Yargı nezdinde konuya ilişkin farklı kararların verildiği örnekler ortaya çıkmış olup aşağıdaki bölümde bu görüşlere yer verilecektir.

Öncelikle, kurumlar vergisi yönünden incelenen ve vergi ziyaı cezalı kurumlar vergisi tarhiyatı yapılan bir kurum konuyu Vergi Mahkemesine taşımıştır. İstanbul 10. Vergi Mahkemesi olayda mükellef lehine karar vermiş olup, söz konusu kararın gerekçesinde aşağıdaki hususlara yer verilmiştir.

"…anılan Yasanın 12/7.maddesi ve ilgili tebliğ hükümlerine göre, borç alan kurum tarafından örtülü sermaye üzerinden faiz ödenmesinin, kâr payı dağıtımı hükmünde olduğu anlaşılmaktadır. Şirketlerde kâr dağıtımı esasen Türk Ticaret Kanunu'nda düzenlenmiştir. Bununla birlikte vergi mevzuatımızda da "Örtülü Sermaye" ve "Transfer Fiyatlandırılması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı" durumunun tespiti halinde ortaklar hakkında bu durumun kâr dağıtımı olarak kabul edileceği belirtilmiştir. Genel anlamda kâr payı dağıtımı yapılabilmesi için, kurumun dönem sonuçlarının kârlılıkla kapanmış olması veya geçmiş dönemlerden gelen birikmiş kârlarının bulunması gerekir. Ancak anılan hükümlerde sözü edilen kâr dağıtımının, Türk Ticaret Kanunu bakımından kâr dağıtımı hükmünde bir işlem olmayıp, sadece vergilendirme ile ilgili yükümlülükler bakımından kâr dağıtımı olarak dikkate alındığının ve borç alan kurumun dönem sonuçlarının zararla sonuçlanması durumunda da ilerde elde edilecek kazanca mahsuben yapılan bir dağıtımın söz konusu olduğunun kabulü gerekmektedir. Bu nedenle, kurum zararda olsa dahi vergisel yükümlülükler açısından kurumun kâr dağıtımı yapmış gibi değerlendirilmesi gerekeceği açıktır.

Vergi inceleme raporunda da, davacının borç verdiği, ilişkili şirketlerin davacı şirketten aldıkları borcun öz sermayenin üç katını asan kısmının örtülü sermaye olarak kabul edilmesi suretiyle bu kısma isabet eden faiz ve kur farklarının kanunen kabul edilmeyen giderlere ilave edilerek dönem kazancının tespitinde dikkate alındığı belirtildiğine göre, söz konusu tutarın davacı şirket tarafından iştirak kazançları istisnası kapsamında değerlendirilmesi suretiyle verdiği kurumlar vergisi beyannamesi anılan düzenlemelere uygun bulunduğundan, aksi yönde hareketle yapılan cezalı tarhiyatta yasal isabet görülmemiştir."

Daha sonra Danıştay 4. Dairesi tarafından İstanbul 10. Vergi Mahkemesinin yukarıda ayrıntılarına yer verilen kararı davalı İdarenin temyiz istemi üzerine incelenmiştir. Gerçekleştirilen inceleme neticesinde, İstanbul 10. Vergi Mahkemesinin kararı, söz konusu kararda yer verilen gerekçeler ile Danıştay 4. Dairesi tarafından oybirliğiyle onanmıştır.

Ayrıca İstanbul 11. Vergi Mahkemesinin kararında da mahkeme, yukarıdaki açıklamalara yer vererek mükellef lehine sonuca varmıştır.

Fakat Vergi Mahkemeleri ve Danıştay'ın kararları söz konusu kazancın borcu veren kurum nezdinde "iştirak kazancı istisnası" olarak değerlendirilebileceği yönündeyken son dönemde yargı mercilerinde görüş farklılığı doğuran sonuçlar ortaya çıkmaktadır.

Bu kapsamda Kocaeli 2. Vergi Mahkemesi tarafından verilen kararda aşağıdaki ifadelere yer verilmiştir:

"….iştirak kazançları istisnasından yararlanabilmek için, ilgili dönemde örtülü sermaye kullandırdıkları ilişkili kurum adına tarh edilen vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması gerekmektedir. Olayda ise; davacı şirketin borç verdiği ilişkili kurumun ilgili dönemde zarar beyan etmesi nedeniyle adına tarh edilen ve ödenen vergi bulunmadığından davacı şirketin faiz tutarlarını kurumlar vergisi beyannamesinde iştirak kazancı olarak değerlendirilmesi ve vergiden istisna tutulması yasal olarak mümkün değildir…"

Kocaeli 2. Vergi Mahkemesinin yukarıda ayrıntılarına yer verilen kararı temyiz istemi üzerine Danıştay 3. Dairesi tarafından incelenmiştir.

Gerçekleştirilen inceleme neticesinde, Kocaeli 2. Vergi Mahkemesinin kararı, söz konusu kararda yer verilen gerekçeler ile Danıştay 3. Dairesince onanmıştır. Oy çokluğu ile onanan kararın azlık oyuna ilişkin ifadeler ise aşağıdaki şekildedir:

"…örtülü sermaye kullanan firmanın örtülü sermaye üzerinden hesapladığı faiz ve kur farkı tutarlarını kanunen kabul edilmeyen gider kaydederek gider kaleminden çıkarması sonucu zarar beyan etmiş olmasının, davacı şirket tarafından 5520 sayılı Kanun'un 12'nci maddesi kapsamında düzeltme işlemi yapmasına engel teşkil etmeyeceğinden, dava konusu tarhiyatta hukuka uyarlık bulunmadığı oyuyla çoğunluk kararına katılmıyoruz."

Son olarak konuya ilişkin İstanbul 3. Vergi Mahkemesi tarafından 2015 yılında verilen karar mükellefin aleyhine olup karara ilişkin sonuç kısmına aşağıda yer veriyoruz:

"…Yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerine göre, dava konusu olayda örtülü sermaye üzerinden ödenen faiz, borç alan ve borç veren tarafından kâr payı hükmünde sayılmıştır, böylece kanun koyucu tarafından 11. madde ile borç alan nezdinde vergiye tabi tutulan faiz, borç veren nezdinde ikinci kez vergiye tabi tutulmayacaktır. Fakat bu durum ancak borç alan şirket adına tarh edilen vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması şartına bağlanmıştır. Aksi takdirde örtülü sermaye kullanan şirketler nezdinde herhangi bir vergi tarhiyatı yapılmadan ve bu tarhiyat kesinleşip ödenmeden borç veren şirketçe elde edilen kâr payının kurum kazancından indirilmesi hazinenin vergi kaybetmesine neden olacaktır.

Bu durumda, borç alan tarafından gider olarak yazılan faizin kâr payı olarak düzeltilmesi, buradan doğacak verginin ödenmesi şartı ile borç veren davacı şirket tarafından karsı düzeltme ile gelir olarak kaydedilen faiz gelirinin düzeltilerek gelirin reddi yapılabilecektir. İlgili dönemde borç alan örtülü sermaye kullanan ilişkili şirket tarafından herhangi bir kesinleşip ödenen vergi olmaması nedeniyle davacı şirket hakkında karşı kurum düzeltmesi yapılamayacaktır. Bu açıdan, kâr payı sayılma nedeniyle borç veren mükellef kurumda yapılacak düzeltmenin örtülü sermaye kullanan kurum adına tarh edilen vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması şartına bağlanması yukarıdaki özel olarak konulmuş hüküm gereği olduğundan 2013 yılı için ihtirazi kayıtla verilen kurumlar vergisi beyannamesi üzerine yapılan dava konusu tahakkukta hukuka aykırılık bulunmamaktadır…."

Özetle yukarıda ayrıntılarıyla yer vermiş olduğumuz kararlarda örtülü sermaye kullanan kurumun zararda olması sebebiyle kurumlar vergisi matrahının oluşmaması ve bu nedenle örtülü sermaye kapsamında kurum kazancının tespitinde ilave olarak dikkate almış olduğu tutarların borcu veren kurum nezdinde iştirak kazancı istisnası kapsamında indirim konusu yapılamayacağı yönünde, Danıştay 3. Dairenin mükellefin aleyhine ve Danıştay 4. Dairenin ise mükellefin lehine kararları mevcuttur. Farklı görüşlerin temel kaynağı ise tarh edilen vergilerin kesinleşerek ödenmiş olması şartıdır.

Sonuç ve değerlendirmelerimiz

Örtülü sermaye kullanan kurumlar nezdinde yapılacak olan düzeltme işlemleri yazımızda İdarenin ve yargı organlarının konuya bakış açıları nezdinde ele alınmıştır. Tüm bu görüş ve kararların neticesinde iki ayrı değerlendirme ortaya çıkmaktadır:

Vergi idaresinin konuya yaklaşımı farklı gerekçelere dayanmasına rağmen birbiriyle aynı yöndedir. İlk aşamada "tarh edilen vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması" şartı ele alınmış ve örtülü sermaye kullanan kurumun zararda olması durumunda kesinleşmiş ve ödenmiş bir vergiden söz edilemeyeceği için borç veren kurumun iştirak kazancı istisnasından faydalanamayacağı ifade edilmiştir. Bu kapsamda değerlendirmek gerekirse, öncelikle tarh edilen bir vergi olmalı ve bu vergi tutarı da kesinleşmiş ve ödenmiş olmalıdır. Dolayısıyla idare bu şartın sağlanmasının ancak borç kullanan kurumun zararda olmaması ve vergi ödeyen pozisyonda olması koşuluyla mümkün olabileceğini ileri sürmektedir.

Yargı kararlarında ise adı geçen kanun hükmünde borcu veren kurum tarafından yapılacak olan düzeltme işlemine engel teşkil eden açık bir kısıtlama olmadığı ortaya koyulmuştur. İdarenin görüşüne karşılık yargı organları tarafından verilen kararlar incelendiğinde mevcut kanun hükmünün borcu veren kurumun indirimine engel teşkil etmeyeceği görüşü ile aynı kanıda olduğumuzu belirtmek isteriz. Buna göre söz konusu şartın değerlendirmesi yapılırken yalnızca kanunun lafzı dikkate alınarak değil aynı zamanda anlamı açısından da ele alınması gerektiği düşüncesindeyiz. Nitekim zararda olan kurumların kabul edilemeyen giderleri neticesinde mali kâr elde edebilecekleri ve dolayısıyla vergi ödeyebilecekleri durumlar da mevcuttur. Ayrıca borcu kullanan kurumların zararda olması durumunda da örtülü sermaye sebebiyle matraha ilave edilen faiz tutarları sebebiyle devreden zarar rakamı azaltılmış olmakta ve bu durum ileriki dönemlerde ödenecek olan vergi rakamını arttırmaktadır. Dolayısıyla fiilen bir ödeme olmasa dahi zarar edilen dönemdeki zarar tutarının azaltılması anlamında bir vergi tarhiyatı olarak görüldüğü ve borç veren taraf bakımından düzeltmenin yapılabilmesinin mümkün olduğu anlaşılmaktadır.

Diğer taraftan gerek idare gerekse yargı nezdinde verilmiş görüşler incelendiğinde, örtülü sermaye kullanan kurumun ileriki beş yıl içerisinde vergi öder pozisyona geçtiği durumda borcu veren tarafın düzeltme işlemini verginin ödendiği dönem beyannamesinde mi yapacağı yoksa borcun kullanıldığı dönem beyannamesine düzeltme vermek suretiyle mi gerçekleştirileceği konusuna ilişkin açıklama yapılmamış olduğu görülmektedir. Ayrıca kurumun 5 yıl içerisinde kâr elde edememesi halinde örtülü sermaye tutarına ilişkin vergilendirme yapılamayacağı durumunun da vuku bulabileceğini belirtmek isteriz.

İkinci değerlendirme ise, "dağıtılmış kâr payı veya dar mükellefler için ana merkeze aktarılan tutar sayılır" hükmünün yorumlanması noktasında ortaya çıkmıştır. İdarenin sonradan değiştirmiş olduğu görüşünde bu ifadeden hareketle zararda olan firmanın kâr dağıtımı yapamayacağı dolayısıyla iştirak kazancı istisnasından faydalanılamayacağı hususu üzerinde durulmuştur.

Vergi idarelerinin verdiği görüşlerin mükellefler tarafından yargıya intikal ettirilmesi neticesinde gerek vergi mahkemelerince gerekse Danıştay 4. Dairesi tarafından bugüne kadar verilmiş olan kararlarda, kanun hükmünde yer verilen "dağıtılmış kâr sayılacağı" hususunun Türk Ticaret Kanunu'ndaki kâr dağıtımı olmadığı açıkça ifade edilmiştir.

6102 sayılı Yeni Türk Ticaret Kanunu incelendiğinde sekizinci bölümünde kâr dağıtımı açıklanmış olup; 507'nci maddesi uyarınca şirketlerin dağıtabilecekleri kârın "net dönem kârı" olduğu, 508'inci maddesinde yıllık kârın bilanço üzerinden belirleneceği, 509'uncu maddesinde kâr payının net dönem kârından ve yedek akçelerden dağıtılabileceği hükümleri yer almaktadır.

Yukarıda yer verilen kanun hükümleri dikkate alındığında konuya bakış açımız, kâr dağıtımı sayılacağı ifadesinin TTK kapsamındaki bir kâr dağıtımından bahsedilmediği yönündeki yaklaşımla paraleldir. Nitekim Türk Ticaret Kanunu'ndaki kâr dağıtımının koşulları incelendiğinde şartların sağlanabilmesi için yalnızca kurumun kâr elde etmesinin yeterli olmadığı ayrıca burada tanımlanan kârın mali kâr olmadığı aşikârdır. Dolayısıyla örtülü sermaye üzerinden elde edilen faiz geliri TTK açısından değil, vergilendirme ile ilgili hükümler bakımından kâr dağıtımı sayılmalıdır.

Sonuç itibarıyla "tarh edilen verginin ödenmiş olması" şartının yalnızca kanundaki lafzın dikkate alınarak değerlendirilmesi halinde, söz konusu hükmün amacına ulaşamayacağı aşikârdır. Zira kanun koyucu ilgili hükmün gerekçesinde mükerrer vergilendirmeyi önlemeyi amaçlamıştır. Dolayısıyla her ne kadar Danıştay nezdinde iki farklı karar ile neticelenen davalar bulunsa da kanaatimiz ödenecek vergi çıkmaması durumunda da mükelleflerin bu indirimden faydalanmalarının yargı nezdinde savunulabileceği yönündedir.

Kaynakça

1- 5520 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu

2- 1 Seri No'lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği

3- Kurumlar Vergisi Kanunu 12'nci Madde Gerekçesi

4- 24.01.2013 Tarih ve 64597866-KVK-12-6 Sayılı GİB Özelgesi

5- 10.11.2011 Tarih ve B.07.1.GİB.0.03.49-010.01-21 sayılı GİB Özelgesi

6- BULUT Nusret, "Örtülü Sermaye ve Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Müessesesinde Düzeltme İşlemleri ve Değerlendirilmesi" Vergi Dünyası, Sayı:367, Mart:2012.

7- KAYAR Gökhan, "Örtülü Sermaye Üzerinden Ödenen Faizler ve Kâr Payı İlişkisi" Vergi Dünyası, Sayı:405, Mayıs:2015.



(1) 10.11.2011 tarih ve B.07.1.GİB.0.03.49-010.01-21 sayılı GİB özelgesi

(2) 24.01.2013 tarih ve 64597866-KVK-12-6 sayılı GİB özelgesi

 

 

 

Bu makalede yer alan açıklamalar, yazarının konu hakkındaki kişisel görüşünü yansıtmaktadır. Makaledeki bilgi ve açıklamalardan dolayı EY ve/veya Kuzey YMM ve Bağımsız Denetim A.Ş.'ye sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.