Skip to Content

Alacakların yurt dışında iskonto ettirilmesinde
doğabilecek vergisel yükler

Y. Melike Kılınç

I. Giriş

Şirketler nakit ihtiyaçlarını karşılamak için vadesi gelmemiş alacaklarını iskonto ettirmek yoluyla kendilerine finansman sağlayabilmektedir. Bu işlem sayesinde şirketlerin vadesi gelmemiş alacakları nakde dönüşürken, kredi limitlerinde bir azalma meydana gelmemektedir. Şirketler alacaklarını Türkiye'de yerleşik bankalara ya da faktoring şirketlerine belli bir iskonto bedeli karşılığında devredebildikleri gibi yurt dışında yerleşik bankalar, faktoring şirketleri ya da grup şirketleri ile de aynı tarz işlemleri gerçekleştirebilmektedirler.

Bu yazımızda Türkiye'de yerleşik şirketlerin alacaklarını yurt dışında yerleşik banka, faktoring şirketi ya da grup şirketlerine belli bir iskonto bedeli karşılığında devretmeleri sonucunda doğabilecek vergisel yükümlülükleri ele alacağız.

II. Yurt dışında yerleşik şirketin elde ettiği kazancın vergilendirilmesi

Alacakları devralan şirketin yurt dışında yerleşik olduğu durumda vergilendirme açısından akla ilk gelen sorulardan biri iskonto bedelinin stopaja tabi olup olmayacağı; ikincisi ise alacağı devreden şirketin banka ya da kredi kuruluşu olmasının stopaj uygulamasını etkileyip etkilemeyeceğidir.

Gelir Vergisi Kanunu'nun "Menkul Sermaye İratları " başlıklı 75'inci maddesinin 2'nci fıkrasının (10) numaralı bendinde her çeşit senetlerin iskonto edilmesi karşılığında alınan iskonto bedellerinin menkul sermaye iradı olarak değerlendirileceği hükmü yer almaktadır.

Kurumlar Vergisi Kanunu'nun "Dar mükellefiyette vergi kesintisi" başlıklı 30'uncu maddesinde, dar mükellefiyete tabi kurumların kazanç ve iratları üzerinden, bu kazanç ve iratları avanslar da dâhil olmak üzere nakden veya hesaben ödeyen veya tahakkuk ettirenler tarafından % 15 oranında kurumlar vergisi kesintisi yapılacağı hükmü yer almaktadır. Bu kapsamda stopaja tabi kazanç ve iratlar;

a) Gelir Vergisi Kanunu'nda belirtilen esaslara göre birden fazla takvim yılına yaygın inşaat ve onarım işleri ile uğraşan kurumlara bu işleri ile ilgili olarak yapılan hakediş ödemeleri,

b) Serbest meslek kazançları,

c) Gayrimenkul sermaye iratları,

ç) Gelir Vergisi Kanununun 75'inci maddesinin ikinci fıkrasının (1), (2), (3) ve (4) numaralı bentlerinde sayılanlar hariç olmak üzere menkul sermaye iratları,

olarak belirlenmiştir.

Aynı zamanda Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 15'inci ve 30'uncu maddelerinde yer alan bazı tevkifat nispetlerinin belirlenmesine ilişkin olarak yayımlanan 2009/14593 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı'nın;

- 1/5-a maddesinde yabancı devletler, uluslararası kurumlar veya yabancı bankalardan ya da bulunduğu ülkede mutad olarak kredi vermeye yetkilendirilmiş olup sadece ilişkili bulunduğu kurumlara değil tüm gerçek ve tüzel kişilere kredi veren kurumlardan alınan her türlü krediler için ödenecek faizlerden (katılım bankalarının kendi usullerine göre yurt dışından sağladıkları fonlar ve benzeri kaynaklar için ödedikleri kar payları dahil)
 % 0,

-1/5-b maddesinde bankaların 5411 sayılı Bankacılık Kanunu uyarınca uygun görülen ikincil sermaye benzeri kredileri ile bankaların ve diğer kurumların bir akım veya varlık portföyüne dayalı olarak yurt dışında menkul kıymetleştirme yöntemiyle temin ettikleri kredileri için ödenecek faizlerden % 1,

-1/5-c maddesinde katılım bankaları tarafından ödenen kâr payları hariç olmak üzere,  mal tedarikinden kaynaklanan vade farkları üzerinden % 5,

-1/5-ç maddesinde diğerlerinden % 10;

- 1/7 maddesinde ise Gelir Vergisi Kanunu'nun 75'inci maddesinin ikinci fıkrasının (10) numaralı bendinde yazılı menkul sermaye iratlarından % 10,

oranında kurumlar vergisi stopajı yapılacağı belirtilmiştir.

Bu doğrultuda alacakların senede bağlı olması ve el değiştirebilir olması durumunda, senedin kırdırılarak alacağın yurt dışındaki yerleşik şirkete devredilmesi işlemi sonucunda iskonto bedelinin yurt dışında yerleşik devralan şirket açısından Gelir Vergisi Kanunu'nun 75'inci maddesinin ikinci fıkrasının (10) numaralı bendinde yazılı menkul sermaye iradı olarak kabul edilmesi ve % 10 oranında stopaja tabi tutulması gerektiği görüşündeyiz. Söz konusu stopaj uygulamasında alacakları devralan şirketin banka ya da kredi kuruluşu olup olmamasının bir önemi bulunmamaktadır.

Diğer taraftan, alacağın senede bağlı olmadığı durumlarda dahi iskonto bedelinin yurt dışında yerleşik kurum açısından alacak faizi olarak kabul edilmesi gerektiği görüşündeyiz. Bu doğrultuda yurt dışında yerleşik kurumun alacağı iskonto etmesi nedeniyle elde ettiği gelirin 2009/14593 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı'nın 5/1-ç maddesi kapsamında yurt dışı kurumun banka, faktoring şirketi ya da kredi kuruluşu olup olmadığından bağımsız olarak % 10 oranında stopaja tabi tutulması gerektiğini düşünüyoruz.

Söz konusu işlemde alacağı devralan kurumun banka ya da kredi kuruluşu olması nedeniyle 2009/14593 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı'nın 5/1-a maddesi kapsamında % 0 oranında stopaja tabi olduğunun savunulabilmesi için işlemin kredi işlemi, iskonto bedelinin ise kredi faizi olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Ancak alacağın iskonto edilerek devredilmesi işlemi stopaj uygulaması açısından kredi işlemi olarak kabul edilmediğinden iskonto bedeli stopaj uygulaması açısından diğer alacak faizi olarak kabul edilmekte ve bunun sonucunda alacağı devralan kurumun banka ya da kredi kuruluşu olması % 0 stopaj oranının uygulanması için yeterli olmamaktadır.

III. İşlemin KDV açısından değerlendirilmesi

Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 1. maddesinin birinci fıkrası uyarınca Türkiye'de ticarî, sınaî, ziraî faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler katma değer vergisine tabidir.

Alacağın devri işlemi herhangi bir mal ya da hizmet teslimi niteliğinde olmadığından devir işleminin KDV'ye tabi olmadığını düşünüyoruz.

Diğer taraftan alacağı devralan yurt dışında yerleşik kurumca alınan iskonto bedeli alacak faizi niteliğinde olduğundan, söz konusu faiz ödemesinin katma değer vergisi uygulaması açısından da değerlendirilmesi gerekmektedir.

Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 9'uncu maddesi uyarınca, mükellefin Türkiye içinde ikametgâhının, işyerinin, kanuni merkezi ve iş merkezinin bulunmaması hallerinde ve gerekli görülen diğer hallerde Maliye Bakanlığı vergi alacağının emniyet altına alınması amacıyla, vergiye tabi işlemlere taraf olanları verginin ödenmesinden sorumlu tutabilmektedir. Bu kapsamda dar mükellef kurumlara katma değer vergisine tabi işlemler dolayısıyla ödeme yapanlar, söz konusu ödemeler üzerinden katma değer vergisi hesaplamak ve ilgili vergi dairesine sorumlu sıfatıyla ödemek zorundadırlar.

Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 1'inci maddesine göre işlemler Türkiye'de yapıldıkları takdirde vergiye tabi tutulabilmektedir. Aynı Kanunun 6/b maddesine göre ise bir hizmetin Türkiye'de ifa edilmiş sayılması için;

- Hizmetin Türkiye'de yapılması,

- Hizmetten Türkiye'de faydalanılması,

şartlarından birinin gerçekleşmesi gerekmektedir.

Öte yandan, Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 17/4-e maddesi uyarınca banka ve sigorta muameleleri vergisi kapsamına giren işlemler katma değer vergisinden istisnadır.

Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliği'nin "F/4.5. Banka ve Sigorta Muameleleri Kapsamına Giren İşlemler" başlıklı bölümünde;

"Türkiye'de banka ve sigorta muameleleri vergisine tabi tutulmamış olan yurt dışı kredi işlemlerinin mahiyet itibarıyla banka ve sigorta muameleleri vergisine tabi olan yurt içi bankacılık hizmetlerinden farksız olduğu açıktır. Dolayısıyla, yurt dışı kredi işlemlerinde de Kanunun (17/4-e) maddesi hükmü uyarınca KDV hesaplanmaz." ifadelerine yer verilmiştir. Söz konusu açıklamalardan hareketle BSMV mükelleflerine benzer statüdeki dar mükellef kurumların BSMV'ye tabi yurt dışı işlemlerinin KDV uygulaması açısından yurt içi işlemler gibi değerlendirildiği sonucuna ulaşılmaktadır.

Buna göre Türkiye'de yerleşik bir şirketin alacaklarının yurt dışında yerleşik bir kurum tarafından iskonto edilmesi işleminde Türkiye'de yerleşik kurum tarafından iskonto bedeli üzerinden sorumlu sıfatıyla KDV hesaplanıp hesaplanmayacağı hususu alacağı devralan kurumun statüsüne göre değerlendirilmelidir. Alacağı devralan kurumun Türkiye'de BSMV mükelleflerine benzer statüde faaliyet gösteren bir kurum (banka, kredi kuruluşu, faktoring şirketi vb.) olması halinde iskonto bedeli üzerinden sorumlu sıfatıyla KDV hesaplanmasına gerek bulunmayacağı görüşündeyiz. Diğer taraftan alacakları devralan yurt dışında yerleşik kurumun Türkiye'de BSMV mükelleflerine benzer statüde faaliyet gösteren bir kurum olmaması halinde (örneğin holding şirket) iskonto bedeli üzerinden sorumlu sıfatıyla % 18 oranında katma değer vergisi hesaplanması gerekecektir.

IV. İşlemin damga vergisi açısından değerlendirilmesi

Damga Vergisi Kanunu'nun 1'inci maddesinde, bu Kanun'a ekli (1) sayılı tabloda yazılı kağıtların damga vergisine tabi olduğu, 10'uncu maddesinde ise belli para teriminin, kağıtların ihtiva ettiği veya bunlarda yazılı rakamların hasıl edeceği parayı ifade edeceği hükme bağlanmıştır.

Anılan Kanun'a ekli (1) sayılı tablonun ''I-Akitlerle ilgili kağıtlar'' başlıklı bölümünün A/ 1 fıkrasında, belli parayı ihtiva eden mukavelenameler, taahhütnameler ve temliknamelerin binde 9,48 oranında damga vergisine tabi olduğu hükme bağlanmıştır.

Bu doğrultuda Türkiye'de yerleşik bir şirketin alacaklarını yurt dışında yerleşik bir şirkete devretmek için yurt dışında yerleşik şirket ile imzalayacağı sözleşmede yer alan devre konu alacak bedeli üzerinden binde 9,48 oranında damga vergisi hesaplanması gerekmektedir.

Bununla birlikte aşağıda detayına yer verilen bazı özellikli durumlarda damga vergisi açısından farklı değerlendirmeler yapılması gerekebilecektir.

A. Sözleşmenin yurt dışında imzalanması

Damga Vergisi Kanunu'nun "Konu" başlıklı 1'inci maddesinin üçüncü fıkrasında yabancı memleketlerle Türkiye'deki yabancı elçilik ve konsolosluklarda düzenlenen kağıtların, Türkiye`de resmi dairelere ibraz edildiği, üzerine devir veya ciro işlemleri yürütüldüğü veya herhangi bir suretle hükümlerinden faydalanıldığı takdirde vergiye tabi tutulacağı hükme bağlanmıştır.

Bu kapsamda damga vergisinin konusuna giren ancak yurt dışında imzalandığı tevsik edilebilen bir kağıdın Türkiye'de vergiye tabi olmaması için gerekli şartlar şunlardır:

- Türkiye'de herhangi bir resmi daireye ibraz edilmemesi,

- Üzerinde devir ve ciro işlemi yapılmaması,

- Herhangi bir şekilde hükmünden faydalanılmaması.

Yukarıdaki şartların herhangi birinin gerçekleşmesi halinde kağıtlar damga vergisine tabi hale gelecektir. Ancak kağıdın Türkiye'ye getirilmesi tek başına damga vergisini doğurmamaktadır.

Dolayısıyla yurt dışında imzalandığı tevsik edilebilen bir sözleşmenin Türkiye`de resmi dairelere ibraz edilmediği, devir ve ciro işlemi yapılmadığı ya da hükmünden Türkiye'de faydalanılmadığı sürece Türkiye'de damga vergisine tabi olmayacağı görüşündeyiz.

Yurt dışında düzenlenen kağıtların Türkiye'de vergilendirilmesine ilişkin koşullardan biri olan hükmünden faydalanma ifadesinin kapsamının ne olduğu açık değildir. Gerek Damga Vergisi Kanunu'nda gerek Kanun'a ilişkin olarak yayımlanan Tebliğlerde bu konuda herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.

Bizim görüşümüz yurt dışında düzenlenip imzalanarak Türkiye'ye getirilen kağıdın bir durumun ispatı için kullanılması, üçüncü bir kişiye ibraz edilmesi ya da hukuki ve ticari bir amaca bağlı olarak kullanılması durumunda hükmünden faydalanmanın gerçekleşeceği şeklindedir.

Ancak Kanun'da yer alan kağıdın hükümlerinden faydalanılmasına ilişkin ifadenin açık olmaması nedeniyle bu kapsamda farklı yorumlar yapılabilmektedir. Hatta Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunca verilen bir karardan, damga vergisi açısından yurt dışında imzalanarak Türkiye'ye getirilen kağıda ilişkin işlemlerin Türkiye'de kurum kayıtlarına alınması durumunda, kağıt bir durumun ispatı için ibraz edilmese dahi damga vergisine tabi olması gerektiği şeklinde bir sonuç ortaya çıkmaktadır.

Bu doğrultuda Türkiye'de yerleşik bir şirketin alacaklarını yurt dışında yerleşik bir şirkete devretmek için yurt dışında düzenlenen bir kağıdın damga vergisine tabi olmaması için sözleşmenin Türkiye'de herhangi bir resmi daireye ibraz edilmemesi, üzerinde devir ve ciro işlemi yapılmaması ya da hükmünden Türkiye'de faydalanılmaması gerekmektedir. Ancak yazımıza konu işlemlerde alacaklar Türkiye kaynaklı olduğundan söz konusu alacakların devrine ilişkin düzenlenen sözleşmenin hükümlerinden Türkiye'de faydalanılmadığı yönünde bir argümanın savunulmasının oldukça güç olduğunu düşünüyoruz. Buna göre alacağın devrine ilişkin sözleşmenin yurt dışında imzalandığı durumda bile damga vergisine tabi olacağı görüşündeyiz.

B. Devre konu alacakların ihracat alacağı olması

Damga Vergisi Kanunu'nun Ek 2. maddesi uyarınca döviz kazandırıcı faaliyetlere ilişkin işlemlerle ilgili olarak düzenlenen kâğıtlar damga vergisinden müstesnadır.

1 seri numaralı Döviz Kazandırıcı Faaliyetlerde Damga Vergisi ve Harç İstisnası Uygulaması Hakkında Tebliğ'in "3. Döviz Kazandırıcı Faaliyetle İlgili İstisnanın Kapsamı" başlıklı bölümünde döviz kazandırıcı faaliyet tanımının, ihracat ile bu Tebliğ'de sayılan diğer döviz kazandırıcı faaliyetleri kapsadığı ifade edilmiş olup, ihracattan doğan alacağın ihracatçı tarafından temliki ihracat işlemleri arasında sayılmıştır.

Bu doğrultuda Türkiye'de yerleşik bir ihracatçı tarafından ihracattan doğan alacaklarının yurt dışında yerleşik bir kuruma devri için düzenlenecek sözleşmeler Damga Vergisi Kanunu'nun Ek 2 maddesi kapsamında damga vergisinden müstesna kabul edilebilecektir.

C. Alacakları devralacak kurumun yurt dışında yerleşik banka olması

Damga Vergisi Kanunu'na ekli (2) sayılı tabloda damga vergisinden istisna edilen kağıtlar yer almaktadır. Söz konusu tablonun "Ticari ve medeni işlerle ilgili kağıtlar" başlıklı IV. bölümünün 23'üncü maddesi uyarınca bankalar, yurt dışı kredi kuruluşları ve uluslararası kurumlarca kullandırılacak kredilere, bunların teminatlarına ve geri ödenmelerine ilişkin kâğıtlar ile bu kâğıtlar üzerine konulacak şerhler (kredilerin kullanımları hariç) damga vergisinden istisnadır. Söz konusu istisna hükmü Türkiye'deki bankalar tarafından kullandırılan kredilere ilişkin düzenlenen kağıtları kapsadığı gibi yurt dışında yerleşik bankalarca kullandırılan kredilere ilişkin düzenlenen kağıtları da kapsamaktadır.

Ancak bankalar ile imzalanan faktoring sözleşmelerinin söz konusu istisnadan yararlanıp yararlanamayacağı konusu tartışmalı bir konudur. Faktoring sözleşmelerinin bu istisna maddesi kapsamında istisna olarak kabul edilebilmesi için bankalarca gerçekleştirilen faktoring işlemlerinin banka açısından kredi olarak kabul edilmesi gerekmektedir.

Söz konusu istisna uygulamasına ilişkin 4 numaralı Damga Vergisi Sirküleri'nde, Kanun kapsamındaki kredi tanımına Bankalar Kanunu'na göre kredi olarak kabul edilen nakdi krediler ile teminat mektupları, kefaletler, aval, ciro ve kabuller gibi gayrinakdi kredilerin girdiği belirtilmiştir.

5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun 4'üncü maddesinin (r) bendinde "Faktoring ve forfaiting işlemleri" bankaların diğer kanunlarda öngörülen hükümler saklı kalmak kaydıyla gerçekleştirebilecekleri faaliyetler arasında sayılmıştır. "Nakdî, gayrinakdî her cins ve surette kredi verme işlemleri" ise aynı maddenin (c) bendinde ayrı bir faaliyet olarak sayılmıştır.

Söz konusu maddedeki açıklamalar dikkate alındığında faktoring işlemlerinin Bankacılık Kanunu'nda yer alan kredi sayılan işlemler arasında sayılmadığı görülmektedir. Anılan hüküm kapsamında satıcı finansmanı uygulamasına ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiş olmakla birlikte BDDK'nın 30.12.2010 tarih ve 3986 sayılı Kararı ile tek bir alıcının birden fazla tedarikçisinin düzenledikleri faturalardan doğan alacaklarının, banka ile satıcı arasında imzalanan bir sözleşme ile bankaya temlik edilmesi ve alıcının teyidi üzerine alıcı ile banka arasında bir kredi sözleşmesi imzalanması işleminin faktoring ve forfaiting olarak kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Diğer taraftan BDDK tarafından bir bankaya hitaben 2014 yılı sonunda yazılan yazıda söz konusu işlem silsilesi bir bütün olarak değerlendirilmiş ve 5411 sayılı Kanun kapsamında kredi olarak değerlendirilmesi kabul edilmiştir.

Buna göre BDDK'nın yukarıda yer verilen yazısı kapsamında Türkiye'de yerleşik şirketler ile yurt dışında yerleşik bankalar arasında faktoring sözleşmesi kapsamında gerçekleştirilen faktöring işlemlerinin kredi olarak kabul edilmesi durumunda faktoring sözleşmesinin Damga Vergisi Kanunu'na ekli (2) sayılı tablonun IV. bölümünün 23'üncü maddesi kapsamında istisna olduğunun savunulabilir olduğunu düşünüyoruz. Bununla birlikte konu farklı değerlendirmelere açık olduğundan tereddütlerin giderilmesi adına şirket alacaklarının bankalar tarafından faktöring kapsamında devralınması işleminin bankalar açısından kullandırılan nakdi kredi niteliğinde olduğu ve bu doğrultuda bankaların devralacakları alacaklara ilişkin düzenlenen faktoring sözleşmelerinin Damga Vergisi Kanunu'na ekli (2) sayılı tablonun IV. bölümünün 23'üncü maddesinde yer alan istisna kapsamında olduğuna ilişkin bir düzenleme yapılması uygun olacaktır.

D. Alacakları devralacak kurumun yurt dışında yerleşik faktoring şirketi olması

Damga Vergisi Kanunu'na ekli (2) sayılı tabloda damga vergisinden istisna edilen kağıtlar yer almaktadır. Söz konusu tablonun "Ticari ve medeni işlerle ilgili kağıtlar" başlıklı IV. bölümünün 20'nci maddesi uyarınca faktoring şirketlerinin müşterileriyle yaptıkları faktoring sözleşmeleri ile bu sözleşmelere ilişkin olarak düzenlenen diğer kâğıtlar damga vergisinden istisnadır. Söz konusu istisna hükmünün yurt dışında yerleşik faktoring şirketlerinin müşterileriyle yaptıkları işlemleri de kapsadığı yönünde özel bir düzenleme bulunmamakla birlikte söz konusu istisnanın getirildiği Kanun maddesinin gerekçesine bakıldığında, istisnanın amacının faktoring işlemlerinin teşvik edilmesi ve yaygınlaştırılması olduğu görülmektedir. Dolayısıyla istisnanın gerekçesinden hareketle söz konusu istisna maddesinin yurt dışındaki faktoring şirketlerinin de faktoring sözleşmelerini kapsadığı düşünülmektedir.

Bu doğrultuda Türkiye'de yerleşik bir şirketin alacaklarını yurt dışında yerleşik bir faktoring şirketine devretmesi için imzalanan faktoring sözleşmesinin damga vergisinden istisna olduğu görüşündeyiz.

V. İşlemin KKDF açısından değerlendirilmesi

2012/4116 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı'nın 11. maddesi uyarınca 02.01.2013 tarihinden itibaren bankalar ve finansman şirketleri dışında Türkiye'de yerleşik kişilerin yurt dışından sağladıkları döviz ve altın kredilerinde (fiduciary işlemler hariç) aşağıda belirtilen oranlarda KKDF kesintisi yapılmaktadır.

Ortalama vadesi 1 yıla kadar olanlarda                                                       % 3

Ortalama vadesi 1 yıl (1 yıl dahil) ile 2 yıl arasında olanlarda                 % 1

Ortalama vadesi 2 yıl (2 yıl dahil) ile 3 yıl arasında olanlarda                 % 0,5

Ortalama vadesi 3 yıl (3 yıl dahil) ve üzerinde olanlarda                         % 0

Alacak iskontosu işleminin kredi olarak değerlendirilip değerlendirilmemesi gerektiği konusu tartışmalı bir konu olup, Gelir İdaresi tarafından konuyla ilgili muhtelif tarihlerde farklı görüşler verilmiştir.

Bununla birlikte; Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından 10.07.2014 tarihinde verilen bir muktezada, yurt içinde yapılan mal satışlarından doğan alacaklar için yurt içindeki firmalar tarafından düzenlenen kambiyo senetlerinin yurt içinde mukim bankalarca iskonto/iştira edilmesi işleminin bankalar ve finansman şirketlerince kullandırılan diğer kredi kapsamında değerlendirilerek %0 oranında KKDF kesintisine tabi tutulması gerektiği, söz konusu senetlerin yurt dışında mukim banka veya finans kurumlarınca iskonto/iştira edilmesi halinde ise lehtarca yurt dışından sağlanan bir kredi olarak değerlendirilmesi ve yürürlükte bulunan KKDF oranları üzerinden aracı banka tarafından KKDF kesintisi yapılması gerektiği yönünde görüş bildirilmiştir. Söz konusu görüş Gelir İdaresi tarafından son zamanlarda verilen özelgelerdeki görüşlerle de örtüşmektedir.

Bu doğrultuda yurt içinde yerleşik şirketlerin alacaklarının yurt dışında yerleşik kurumlarca iskonto edilmesi işleminin Gelir İdaresinin güncel görüşleri kapsamında yurt dışından kullanılan kredi olarak değerlendirilmesi ve yürürlükte bulunan KKDF oranları üzerinden aracı banka tarafından KKDF kesintisi yapılması gerektiği görüşündeyiz.

Öte yandan, 12.05.1988 tarih ve 88/12944 Sayılı Kararnameye İlişkin Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu Hakkında Tebliğ'in 2. maddesinde ihracatın finansmanı için Türk Lirası veya döviz olarak kullandırılan krediler ile Türkiye'de yerleşik kişilerin yurt dışından ihracatın finansmanı için sağlayacağı kredilerde (ihracatı teşvik belgesi, dahilde işleme izin belgesi ve vergi, resim ve harç istisnası belgesine bağlanmış ihracat sayılan satış ve teslimler ile döviz kazandırıcı hizmet ve faaliyetlerin finansmanında kullandırılanlar dahil) KKDF oranının % 0 olarak uygulanacağı belirtilmiştir.

Tebliğ'in "Fon'a Kesinti Yapılmayacak Krediler" başlıklı 3. maddesinde bankalarca yapılan vadeli ihracat alacakları ile ilgili iskonto işlemlerinden senetleri reeskonta kabul edilenler KKDF kesintisi yapılmayacak krediler olarak sayılmıştır.

Bu doğrultuda yurt içinde yerleşik şirketlerin ihracattan doğan alacaklarının yurt dışında yerleşik kurumlarca iskonto edilmesi işleminin yurt dışından kullanılan kredi olarak değerlendirilmesi ancak yukarıda yer verilen düzenlemeler kapsamında KKDF oranının % 0 olarak uygulanması gerektiği görüşündeyiz.

VI. Sonuç

Yukarıda vergi türleri bazında açıklamaya çalıştığımız üzere yurt içinde yerleşik alacakların yurt dışında iskonto ettirilmesi durumunda ortaya çıkabilecek vergisel yükümlülükler vergi mevzuatımızda çok net bir şekilde açıklanmamıştır. Vergi türleri bazında işlemin ne şekilde değerlendirilmesi gerektiği ve bunun sonucunda doğabilecek vergisel yükümlülüklerin ne olduğu konusu daha çok konu bazında verilen özelgeler ile şekillendirilmiş olup konuya ilişkin birçok soru işareti bulunmaktadır.

Geleneksel finansman yöntemlerine alternatif olabilecek ve işletmelerin gerek alacak tahsilatı yönetimi gerekse nakit yönetimini güçlendirebilecek alacak iskontosu işlemlerindeki vergisel yükümlülükler konusunda vergi kurallarının net bir şekilde belirlenmesine ihtiyaç duyulduğu görüşündeyiz.

 

 

Bu makalede yer alan açıklamalar, yazarının konu hakkındaki kişisel görüşünü yansıtmaktadır. Makaledeki bilgi ve açıklamalardan dolayı EY ve/veya Kuzey YMM ve Bağımsız Denetim A.Ş.'ye sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.