Skip to Content

Emlak vergisi değer tespitine karşı bireyin dava açma hakkını kısıtlayan hükmün Anayasa Mahkemesince iptali ve sonuçları

Av. Zekeriya Başar Özbilen

1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu'nun (Kanun) 1. maddesi uyarınca, Türkiye sınırları içinde bulunan binalar, bina vergisine; 12. maddesi uyarınca ise Türkiye sınırları içinde bulunan arazi ve arsalar, arazi vergisine tabidir. Bina ve arazi vergisinin matrahı ise bina ve arazinin Emlak Vergisi Kanunu hükümlerine göre tespit edilen vergi değeridir.

Vergi değeri, Kanun'un 29. maddesi kapsamında;

a. Arsa ve araziler için; 213 Vergi Usul Kanunu'nun (VUK) asgari ölçüde birim değer tespitine ilişkin hükümlerine göre takdir komisyonlarınca arsalar için her mahalle ve arsa sayılacak parsellenmemiş arazide her köy için cadde, sokak veya değer bakımından farklı bölgeler (turistik bölgelerdeki cadde, sokak veya değer bakımından farklı olanlar ilgili valilerce tespit edilecek pafta, ada veya parseller), arazide her il veya ilçe için arazinin cinsi (kıraç, taban, sulak) itibarıyla takdir olunan birim değerlere göre,

b. Binalar için, Maliye ve Bayındırlık ve İskan Bakanlıklarınca müştereken tespit ve ilân edilecek bina metrekare normal inşaat maliyetleri ile yukarıda belirtilen esaslara göre bulunacak arsa veya arsa payı değeri esas alınarak 31. madde uyarınca hazırlanmış bulunan tüzük hükümlerinden yararlanılmak suretiyle hesaplanan bedel olarak hüküm altına alınmıştır.

Anılan maddede ayrıca vergi değerinin, mükellefiyetin başlangıç yılını takip eden yıldan itibaren her yıl, bir önceki yıl vergi değerinin VUK hükümleri uyarınca aynı yıl için tespit edilen yeniden değerleme oranının yarısı nispetinde artırılması suretiyle bulunacağı belirtilmektedir.

Takdir komisyonu tarafından belirlenen vergi değerlerine karşı ise VUK uyarınca sadece daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları dava açabilmekteydi. VUK'un söz konusu hükmüne karşı Anaya Mahkemesi nezdinde iptal başvurusu yapılmış olup, Anayasa Mahkemesi, 13 Ekim 2012 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan E.2011/38 ve K.2012/89 sayılı kararı ile hükmün iptaline oyçokluğu ile karar vermiştir.

I. Emlak vergisi değer tespiti

Kanun'un 29. maddesi uyarınca bina, arsa ve arazi birim değerleri VUK'un "Emlak vergisine ait bedel ve değerlerin tespiti, ilanı ve kesinleşmesi" başlıklı mükerrer 49. maddesinin (b) fıkrasına göre belirlenmektedir. Mezkur madde, 9 Nisan 2002 tarihinde yürürlüğe giren 4751 Sayılı Kanun'un 1/A maddesi hükmü ile değişikliğe uğrayarak takdir komisyonlarının arsalara ve araziye ait asgari ölçüde birim değer tespitine ilişkin dört yılda bir yapacakları takdirlerin, tarh ve tahakkuk işleminin yapılacağı sürenin başlangıcından en az altı ay önce karara bağlanacağını, arsalara ait olanlar takdirin ilgili bulunduğu il ve ilçe merkezlerindeki ticaret odalarına, ziraat odalarına ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları ile belediyelere, araziye ait olanlar il merkezlerindeki ticaret ve ziraat odalarına ve belediyelere imza karşılığında verileceğini hükme bağlamıştır.

Hükme göre, büyükşehir belediyesi bulunan illerde takdir komisyonu kararları, vali veya vekalet vereceği memurun başkanlığında, defterdar veya vekalet vereceği memur, vali tarafından görevlendirilecek tapu sicil müdürü ile ticaret odası, serbest muhasebeci mali müşavirler odası ve esnaf ve sanatkârlar odaları birliğince görevlendirilecek birer üyeden oluşan merkez komisyonuna imza karşılığında verilmektedir. Merkez komisyonu kendilerine tebliğ edilen bu kararları onbeş gün içinde inceleyerek belirlediği değerleri ilgili takdir komisyonuna geri göndermekte; eğer merkez komisyonu tarafından farklı bir değerleme yapılmış ise ilgili takdir komisyonu bu değerlemeyi yeni yapacağı takdirde dikkate almaktadır.

Anayasa Mahkemesinin iptal kararından önce ise anılan fıkranın 3. paragrafı uyarınca, takdir komisyonlarının bu kararlarına karşı sadece, kendilerine karar tebliğ edilen daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları on beş gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açabilmekteydi.

Yukarıda yer verilen yasal düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, takdir komisyonunun asgari ölçüde birim değer tespitine ilişkin kararları için dava yoluna başvurma hakkı salt Kanun'da sınırlı sayıda sayılan, kendilerine karar tebliğ edilen daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları ile sınırlı tutulmuştu. Bu düzenleme ile verginin mükellefi statüsündeki gerçek ve tüzel kişilerin söz konusu takdir komisyonu kararlarına karşı dava yoluna başvurma hakkı engellenmiş bulunmaktaydı.

Oysa ki; Anayasa'nın 36. maddesi herkesin, yargı önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğunu belirtmekte; 125. madde ise İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğunu hüküm altına almaktadır. Dolayısıyla VUK'un bu hükmünün, söz konusu Anayasa hükümlerini ihlal etmekte olduğu tartışılmaz idi.

II. Anayasa Mahkemesinin iptal kararı

Yukarıdaki iddialardan yola çıkmak suretiyle Bursa 2. Vergi Mahkemesi, VUK'un mükerrer 49. maddesinin (b) fıkrasının 3. paragrafının "Takdir komisyonlarının bu kararlarına karşı kendilerine karar tebliğ edilen daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları on beş gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açabilirler."hükmünü amir birinci cümlehükmünde sınırlı sayıda sayılan kurumlar için dava yoluna başvurma hakkı tanımasının Anayasa'nın mezkur hükümlerine aykırılık teşkil ettiği gerekçesiyle mükerrer 49. maddesinin (b) fıkrasının iptali için Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunmuştu.

Başvuru neticesinde ise Yüksek Mahkeme 31 Mayıs 2012 tarihinde, düzenlemenin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiş bulunmaktadır. Mahkemenin oyçokluğu ile aldığı E.2011/38 ve K.2012/89 sayılı bu kararı, 13 Ekim 2012 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanmak suretiyle yürürlük kazanmıştır.

Söz konusu iptal hükmünün gerekçesinde özetle aşağıdaki hususlara ver verilmiştir:

  • Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.
  • Anayasa'nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36. maddesi ile yargı mercilerine davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
  • Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en etkili ve güvenceli yolu, yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir. Kişilere yargı mercileri önünde dava hakkı tanınması hak arama özgürlüğünün bir gereğidir.
  • İtiraz konusu kural ile takdir komisyonlarınca belirlenen değerlere karşı vergi mükellefi olan ve olaydan doğrudan etkilenebilecek gerçek ve tüzel kişilere dava açma hakkı verilmemekte sadece yasada değinilen kurum ve kuruluşları harekete geçirerek, asgari ölçüde arsa ve arazi birim değer tespitlerine karşı dava açılabilmesi imkanı tanınmaktadır.
  • Emlak vergisi mükelleflerinin ödeyeceği verginin hesaplanmasında esas alınan takdir komisyonu kararları idari bir tasarruf olduğu için buna karşı mükelleflere yargı yolunun kapatılması, Anayasayla güvence altına alınmış olan hak arama hürriyeti ve hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmamaktadır.
  • Öte yandan, Anayasa'nın 125. maddesi ile idarenin her türlü eylem ve işlemlerinin yargı yoluna açık olması zorunluluğu getirildiğinden, takdir komisyonu kararlarının kişi ya da kurum yönünden yargı denetimine kapatılması anılan hükme aykırılık teşkil edecektir.

Yüksek Mahkeme, gerekçesinden de görüleceği üzere, bireylerin takdir komisyonları tarafından tespit edilen vergi değerlerine karşı dava yoluna gidilememesi halini, Anayasa hükümlerinin açık bir şekilde ihlali olarak nitelendirmiş bulunmaktadır.

III. Sonuç

Yazımızın başlangıcında ifade etiğimiz üzere, emlak vergisine esas değerlerin tespitine ilişkin takdir komisyonu kararlarının doğrudan bireyler tarafından dava konusu yapılamaması, hukuk devleti olmanın gereği olarak idari işlemlerin yargı denetimine tabi olması ve bireyin hak arama hürriyeti ile ilgili hükümler yönünden Anayasa'ya aykırılık teşkil etmekteydi.

Yukarıda gerekçesine yer verdiğimiz iptal kararı ile, takdir komisyonlarınca belirlenen değerlere karşı vergi mükellefi olan bireylere dava açma hakkı verilmesinin önü açılmış bulunmaktadır.

Ancak hâlihazırda tesis edilmiş bulunan takdir komisyonu kararlarına karşı, Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümezliği kuralı uyarınca, dava yoluna başvurulması mümkün bulunmamaktadır. Bu halde, takdir komisyonu kararları dört yılda bir kez tesis edildiğinden 2013 yılının ikinci yarısında yapılacak tespit için gerçek ve tüzel kişiler tarafından dava yoluna başvurulması mümkün görünmektedir.

Yine iptal kararının Resmi Gazete'de yayımlandığı tarih itibariyle iptal hükmü kapsamında sayılan kurum ve kuruluşlar dışındaki gerçek ve/veya tüzel kişiler tarafından takdir komisyonu kararının iptali talebiyle açılan bir dava bulunması halinde de, bu dava açısından Anayasa Mahkemesinin iptal kararı hüküm ifade edecek ve ilgili gerçek ve/veya tüzel kişilerin dava ehliyetinin mevcudiyeti mahkemeler tarafından kabul edilecektir.

Yukarıda gerekçe ve sonuçlarına detaylı olarak yer verilen Anayasa Mahkemesi iptal kararı, takdir komisyonu kararlarına karşı anılan hükümde tahdidi olarak sayılan kurum ve kuruluşlar dışındaki, mükellef statüsünde olan ve olaydan doğrudan etkilenebilecek gerçek ve tüzel kişiler tarafından dava yoluna başvurulmasının yolunu açmış olup, mükellefler adına gerçekleştirilen tahakkuklara karşı açılan davalara herhangi bir etkisi bulunmamaktadır.

 

 

 

Bu makalede yer alan açıklamalar, yazarının konu hakkındaki kişisel görüşünü yansıtmaktadır. Makaledeki bilgi ve açıklamalardan dolayı Ernst & Young ve/veya Kuzey Yeminli Mali Müşavirlik A.Ş.'ye sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.