Skip to Content

Türkiye’de bölgesel yönetim merkezi kurgusu ve vergisel değerlendirmeler

Elif Akkaranfil
Ezgi Boz

Giriş

 

Çok uluslu şirketlerin faaliyetlerini ekonomik, politik ve coğrafi benzerlikleri olan bölgelerde yoğunlaştırması, bölge özelinde faaliyet gösterecek yönetim merkezleri kurulmasını bir ihtiyaç haline getirmiştir. Dolayısıyla, yerel şirketler ile uluslararası yönetim merkezi arasında bir yönetim basamağı işlevi görebilecek bölgesel yönetim merkezi yapıları, kurumsal evrimin yeni bir aşaması olarak düşünülebilir.

 

Dünyadaki uygulamaya bakıldığında genel itibarıyla bölgesel yönetim merkezleri fiyatlandırma, satın alma, pazarlama gibi iş kollarının koordinasyonundan sorumlu oluşumlardır. Bu merkezlerdeki yöneticiler de sorumlu olunan ülkelerdeki operasyonların planlaması, kontrolü ve kurumsal kaynakların bölgesel seviyede en uygun şekilde değerlendirilmesini sağlamaktan sorumludur. Yönetimin bölgesel seviyede kurgulanması koordineli – düzenli karar alımını kolaylaştırmaktadır. Özellikle günümüzde yerel iştiraklerin bağımsız iş birimleri olarak anlamını yitirmeye başladığı düşünülecek olursa, yönetimin bölgesel seviyeye kaydırılması ile birlikte koordineli karar alma ve kontrol gibi fonksiyonların giderek daha önemli işlevler haline geldiği söylenebilecektir. [1]

 

Küresel gidişat da göz önünde bulundurularak Türkiye’de de bu süreç ile beraber ortaya çıkan fırsatlardan faydalanmak ve risklere yönelik önlem alabilmek adına çok uluslu işletmelerin “bölgesel yönetim merkezi” çatısı altında faaliyet gösterebilmelerine olanak sağlanmıştır. Türkiye’de bölgesel yönetim merkezleri, irtibat bürosu yapısı altında kurgulanmaktadır ve vergi yükü olmadan faaliyet gösterebilmektedir.

 

Yasal mevzuat

 

İrtibat bürolarının kuruluş ve işleyişine ilişkin ana düzenleme Ekonomi Bakanlığı tarafından 20 Ağustos 2003 tarihli Resmi Gazete ’de yayımlanmış olan “Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Uygulama Yönetmeliği” nde yapılmıştır. Söz konusu yönetmelik kapsamında irtibat bürolarının kuruluşuna, kuruluş sürecinde aranacak belgelere ve genel hatlarıyla işleyiş sürecine ilişkin usul ve esaslar belirlenmiştir.

 

3 Temmuz 2012 tarihli Resmi Gazete ‘de ise “Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” in yayımlanması ile irtibat bürolarının bölgesel yönetim merkezi olarak faaliyet gösterebileceği de belirtilmiştir. Bu yönetmelikle birlikte Ekonomi Bakanlığı’ndan aldıkları izin kapsamında yabancı bir şirket, diğer ülkelerdeki birimlerine yönelik olarak;

 

 

 

gibi faaliyetlere ilişkin koordinasyon ve yönetim hizmetlerini Türkiye’de bölgesel yönetim merkezi adı altında kurabilmektedir.

 

Yukarıda yer verilen faaliyetlerin ifası için bölgesel yönetime merkezlerine verilen izin süresi en fazla 10 yıl olabilmektedir.

 

Bölgesel yönetim merkezlerinin işleyişine ilişkin vergisel düzenlemeler

 

Bölgesel yönetim merkezlerine ilişkin vergisel açıdan düzenlemeler 9 Ağustos 2016 tarihli Resmi Gazete‘de yayımlanan 6728 sayılı “Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile beraber yapılmıştır. 

 

  • Kurumlar vergisi muafiyeti

Bu Kanun’u takiben, 31 Aralık 2016 tarihli Resmi Gazete ‘de 11 Seri No'lu “Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ yayımlanmıştır ve kanunun öngördüğü kurumlar vergisi muafiyet uygulamalarına ilişkin detaylı açıklamalara yer verilmiştir.

 

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 4. maddesinin 1. fıkrasına eklenen “ö” bendi ile de aşağıda yer alan şartların sağlanması halinde bölgesel yönetim merkezleri Kurumlar Vergisi Kanunu uyarınca kurumlar vergisinden muaf tutulmuşlardır:

 

  • Ekonomi Bakanlığı’ndan alınan izne istinaden kurulmaları,
  • Tüm giderlerinin kanuni ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayan kurumlar tarafından karşılanması (yurtdışından getirecekleri dövizlerle) ve
  • Söz konusu giderlerin Türkiye’de tam veya dar mükellefiyete tabi herhangi bir kurumun hesaplarına intikal ettirilmemesi veya kârından ayrılmaması
  • Gelir vergisi istisnası

Söz konusu Kanun ile Gelir Vergisi Kanunu’nun 23. maddesinin (14) numaralı bendinde yapılan değişiklik sonrasında 2 Ekim 2016 tarihli Resmi Gazete ‘de yayımlanan 293 seri numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliği’nde detayına yer verildiği üzere; gelir vergisi istisnasından faydalanabilmek için bölgesel yönetim merkezlerinin aşağıdaki şartları sağlaması gerekmektedir:

 

  • İşveren sıfatıyla ücret ödemesinde bulunan kurumların, Türkiye'de kanuni ve iş merkezinin bulunmaması,
  • Dar mükellef kurumda çalışan kişinin hizmet erbabı (ücretli) ve yapılan ödemenin ücret niteliğinde olması,
  • Dar mükellef kurumun ücret ödemesi yaptığı hizmet erbabının Ekonomi Bakanlığı’ndan alınan izne istinaden kurulan bölgesel yönetim merkezlerinde faaliyet izni kapsamında istihdam edilmesi,
  • Dar mükellef kurumun Türkiye'deki personeline yapılacak ödemenin bu kurumun yurt dışı kazançlarından karşılanması,
  • Ücretlerin döviz olarak ödenmesi

Dikkat edilmesi gereken hususlar

 

Bölgesel yönetim merkezlerinin gerçekleştirebileceği yönetim ve koordinasyon işlerinin irtibat bürosu faaliyetleri kapsamında değerlendirildiği Ekonomi Bakanlığı tarafından yapılan düzenlemeyle belirlenmiştir. 2016 yılında yapılan vergisel düzenlemeler ile birlikte de bu düzenlemenin vergi uygulaması da teyit edilmiştir.

 

Bilindiği üzere irtibat büroları ticari faaliyet göstermesi yasak olan, hazırlayıcı ve yardımcı nitelikle faaliyet göstermesi gereken yapılar olduğundan dar mükellef kurum adına Türkiye’de bir işyeri oluşturmamakta ve dolayısıyla dar mükellef adına Türkiye’de kurumlar vergisi yükümlülüğü doğurmamaktadır. İrtibat büroları Türkiye'de ticari ve diğer gelir getirici faaliyetler ile izin konusu dışında bir faaliyette bulunamamakta, kâr elde edip transfer edememekte ve bütün masraflarını yurt dışından getirecekleri dövizlerle karşılamak zorunda bulunmaktadır. (Özelge, 29/09/2014)[2]

 

İrtibat bürosu çalışanlarının Gelir Vergisi açısından yükümlülüğü de yukarıda bahsedilen Gelir Vergisi Kanunu’nun 23. Maddesinin değişmeden önceki hükmüyle ortadan kaldırılıyordu. Söz konusu madde uyarınca, “Kanunî ve iş merkezi Türkiye'de bulunmayan dar mükellefiyete tâbi işverenlerin yanında çalışan hizmet erbabına, işverenin Türkiye dışında elde ettiği kazançları üzerinden döviz olarak ödediği ücretler” gelir vergisinden istisna edilmektedir.

 

2016 yılında yapılan düzenleme dikkate alındığında bölgesel yönetim merkezlerinin ifa edebileceği faaliyetler özelinde değinilmesi gereken önemli noktalardan biri “yönetim ve koordinasyon” ifadesinin altında ne gibi faaliyetlerin gruplandırılabileceğidir.

 

İlgili yasal düzenlemelerden anlaşılacağı üzere bölgesel yönetim merkezi çalışanlarının izin verilen faaliyet gruplarını irtibat bürosu çatısı altında birebir ifa etmemesi beklenmekte; yalnızca idare yetkisini, yönetimsel sorumlulukları ve yönetim merkezliği yapılan ülke ve bölgeler arasındaki iletişim ve uyumu sağlama gibi görevleri içeren sorumluluklara sahip olması gerektiği söylenebilir.

 

Buradan yola çıkarak bölgesel yönetim merkezlerinin bölgelerdeki ülkelerle ilgili ağırlıklı olarak;

 

(i) Strateji belirleme/oluşturma,

(ii) İlgili ülke/bölgelerde stratejilerin doğru şekilde uygulandığından emin olma, 

(iii) İlgili ülke/bölgelerdeki çalışanlara yol göstericilikte – rehberlikte bulunma,

(iv) İlgili ülke/bölgelerdeki çalışanlara yol haritası belirleme,

(v) İlgili ülke/bölgeler ile iletişim ve koordinasyonu sağlama,

(vi) Sorumlu olunan ülke/bölgelerin birbiri ile uyum içinde çalışmasını sağlama,

(vii) Tavsiye ve görüş verici bir pozisyonda olma,

(viii) Satış ve satış sonrası hizmetlere ilişkin planlama,

(ix) Pazar araştırması yapma,

(x) Ülke çalışanlarına eğitim, seminer düzenleme,

 

gibi aktivitelerde bulunmasının beklendiği söylenebilir.

 

Burada dikkat edilmesi gereken hususlardan biri bölgesel yönetim merkezi çalışanının bu faaliyetleri ifa ederken hiçbir aşamada uygulama noktasına, yani işi gerçekten yapması gereken ülke operasyonuyla ilgili sorumlulukları yerine getirir hale geçmemesi gerektiğidir. Aksi durumda, artık “yönetim” ve “koordinasyon” dan bahsetmek mümkün olamayabilecektir.

 

Bölgesel yönetim merkezlerinde istihdam edilen personellerin unvanlarının ve iş tanımlarının merkezin fonksiyonuna uygun olarak belirlenmesi beklenmektedir. Ağırlıklı olarak operasyonların yönetim ve koordinasyonundan sorumlu oldukları için, bölgesel yönetim merkezi çatısı altındaki personelin de üst düzey yönetici pozisyonlarındaki kişiler olmasının ve buna benzer görevlerde bulunmasının beklendiği çıkarımı yapılabilecektir.

 

Gruba bağlı iştiraklerdeki Finans Direktörlerini yöneten "Bölgesel Finans Direktörü ve Ekibi", İnsan Kaynakları Direktörlerini yöneten "Bölgesel İnsan Kaynakları Direktörü ve Ekibi" ya da iştiraklerin Genel Müdürlerini de yöneten "Bölge Başkanı", bu birimlerde istihdam edilen yöneticilere ve çalışanlara örnek olarak gösterilebilir[3].

 

Bölgesel yönetim merkezlerine çalışan sayısında sınırlama getirilmemiştir. Bölgenin büyüklüğü, işin hacmi, iş kolları çeşitliliği ve benzeri organizasyonel ihtiyaçların bu sayının şekillenmesinde belirleyici olması beklenmelidir.

 

Dikkat edilmesi gereken hususlardan bir diğeri ise dar mükellef kurumun Türkiye’de hem iştiraki (ya da grup şirketi) hem de bölgesel yönetim merkezi olması durumudur. Türkiye’deki iştirak/grup şirketi ve bölgesel yönetim merkezi arasındaki ilişkiler doğru bir şekilde kurgulanarak ilişki seviyesi olabilecek en sınırlı düzeyde tutulmalı ve her ikisinin birbirinden bağımsızlığını güçlendirecek önlemler alınmalıdır.

 

Bölgesel yönetim merkezlerinin masrafları da hassas noktalardan biri olarak gündeme gelmektedir. Kurumlar vergisi düzenlemelerinde de belirtildiği üzere, bölgesel yönetim merkezlerinin tüm masraflarının döviz olarak dar mükellef kurumlar tarafından karşılanması ve bu masrafların hiçbir şekilde Türkiye’de tam veya dar mükellefiyete tabi herhangi bir kurumun hesaplarına intikal ettirilmemesi veya kârından ayrılmaması muafiyet şartlarından bir tanesidir.

 

Sonuç

 

Bölgesel yönetim merkezi kurgusu çok uluslu şirketlerin başta ekonomik verimlilik olmak üzere, coğrafi yakınlık ve kültürel benzerlikler gibi avantajlar sebebiyle organizasyonları içinde sıkça faydalanmaya başladığı bir yöntemdir. Türkiye de özellikle birbirinden farklı bölgelere yakınlığı ve dolayısıyla iletişim ağının pratikliği sebebiyle bölgesel yönetim merkezi olarak tercih edilen bir ülkedir. 2016 yılındaki düzenlemeler ile birlikte bölgesel yönetim merkezlerinin vergisel durumlarına ilişkin daha kapsamlı açıklamalar yapılmış olması da, bölgesel yönetim merkezlerine olan ilgiyi artırmaktadır.


[1] Keegan/Green. (n.d.). Global Marketing/Leadership, Organization, and Corporate Social Responsibility-Chapter 17.

[2] Özelge. (29/09/2014). Sayı: 39044742-KDV.1-2285. Gelir İdaresi Başkanlığı - Mükellef Hizmetleri Katma Değer Vergisi Grup Müdürlüğü        

[3] M. Yücel, (2017). 6728 Sayılı Kanun ile Bölgesel Yönetim Merkezlerine Sağlanan Vergisel Avantajlar. Lebib Yalkın Mevzuat Dergisi, 2.

 

 

Bu makalede yer alan açıklamalar, yazarının konu hakkındaki kişisel görüşünü yansıtmaktadır. Makaledeki bilgi ve açıklamalardan dolayı EY ve/veya Kuzey YMM ve Bağımsız Denetim A.Ş.’ye sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.